|
|
AYŞEN LAÇİNEL
Eğitimci-Yazar
GENÇ DÜŞÜNCE
Geçtiğimiz ay İzmir'de yapılan Çocuk Güzellik Yarışması'na jüri üyesi olarak davetedildim. İzmir güzel bir şehir, hele bir de çocuklarla birlikteyseniz bütün güzellikler sizinle.
İçindeki çocuğu öldürmeyenlerden biri olan bendeniz, jüri üyesi olarak gittiğim organizasyonda bir de baktım ki sunuculuk yapıyorum. "Televizyon programcısısın, hem de eğitimcisin, bizim manken arkadaş çocuklarla başedemeyecek hadi sen yap sunuculuğu" diyen Gar Ajans'ın sahibi Salih ONUR'u kıramadım.
EGS Park Alışveriş Merkezi'nde B&G Store adlı çocuk kıyafetleri mağazası tarafından düzenlenen günde en güzel çocuğu sunmak ve hepsini mutlu edebilmek çok hoştu.Hele bir de çocuklardan birine "Neden bu yarışmaya katıldın?" diye sorduğumda "eğlence olsun" yanıtını almam beni çok keyiflendirdi. Dünyanın en ünlü markalarını satan B&G Store mağazalarının sahibi Seyit Bey, "Ayşen Hanım sizin çocuğunuz var mı?" dediğinde şaşkın bir ifadeyle bakmış olmalıyım ki hemen "çocuklarla o kadar güzel kaynaştınız ki sizin çocuğunuz olmalı diye düşündüm" cevabını ekledi.
Çocukları sevmemek ve onlarla kaynaşmamak mümkün mü? Hayatı eğlence olarak görebilen ve içinde çocuğu yaşatanlara ne mutlu. Çağın gereği yoğun iş temposu ve hep bir yerlere yetişme, bir şeyleri başarma telaşıyla bazen ihmal ettiğimizi gördüğümüz çocuklarımız için, onları mutlu etmek adına programlamaya, planlamaya çalışıyoruz hayatımızı. Kısaca eskiden ataerkil, babaerkil olan Türk aile tipi şimdilerde çocuk erkil olmayabaşladı. Herşey çocuklar için ve hepsi çok güzel. Jürinin hayli zorlandığı yarışmada birinciliği 5 yaşındaki Doğancan UYSAL, İkinciliği Ecem ÇAĞLA, Üçüncülüğü ise Damla ÖZTÜRKOĞLU aldı. Yarışma sırasında gerek çocuklara verilen hediyeler gerekse dağıtılan binlerce elma şekeri görülmeye değerdi.
Ben çok eğlendim. İşin pedagojik yanına gelince "yarışmalar"dan hiç hoşlanmam,maçlardan da. Hayatı kazanmak ve kaybetmek diye kategorize etmek doğru gelmiyor bana; hem eğlenceli de değil.
Sevdiğin işi yapabilmek, istediğin yere gitmek, istediğinle olmak güzel olan. Oradaki çocuklar orada olmaktan mutluydular. Anneler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bazıları sanki kendileri yarışmadaymış gibiydi. "Benim çocuğum kazanmalı" mesajlarını yayıyorlardı. Oysaki hayat akıp gidiyor, bir şey kazanırken birşey kaybediyoruz. Ya da kaybettiğimizi sanırken aslında kazanıyoruz. Kısacası yaşamak güzel, anın değerini bilmek hoş.
Candan ERÇETİN'in şarkısındaki gibi, "Bazen ağlayacak, bazen güleceğim...Önce çekip gidip, sonra döneceğim..." diyor ya.
Kısacası çocuk olmak ne güzel!
PAYLAŞTIĞIMDA FAKİRLEŞMEYECEĞİM NELERE SAHİBİM?
Sihirli kelime "İyilik". İyi olabilmek, iyi düşünebilmek. Kendini iyi hissetmek; çevrendekileri iyi hissettirebilmek. Kaç kişi bunu önemsiyor ve farklı düşünebilen bir kişiyle biledünyayı değiştirebileceğini görüyor?
Sadece "ben" yokum ki! Benim iyiliğim, benim isteklerim, başarım değil tek önemli olan. Çevremdeki mutsuzlar, başarısızlar, çaresizler ya da haksızlığa uğramakta olanlaretkilemeyecek mi beni? Geçen akşam ETV'deki programımda konuştuk Şükran SONER ve Donatella'yla. Hepimiz aynı gemideyiz dedim. Gemi su almaya başlarsa geminin neresinde olduğumuzun bir önemi olur mu? Batarsa hepimiz batarız.
Hiçbir olanak kendiliğinden gelmez. Çalışmak, emek vermek gerekir belirlediğimiz hedefe ulaşmak için. Bir meslek sahibi olmak, üretebilmek, toplumda kendini çalışarak, işinle, yaptıklarınla ifade edebilmektir ayakta durmayı sağlayan.
Düşündünüz mü yaşam serüveninde okula gitmek, okulları bitirmek, işe girmek, işte yükselmek, aile kurmak, yaşamımızı idame ettirmek için koştururken "ötekiler ne yapıyor; arkadaşlarım, dostlarım, tanıdıklarım hatta tanımayıp henüz rastladıklarım?" Ben'in dışındakiler için de benim yapabileceğim bir şey var mı? Onların ihtiyacı olup bende olan vepaylaştığımda fakirleşmeyeceğim nelere sahibim? İyilik yapabilmek, hem de hiç karşılıkbeklemeden.
Sefiller'i okumuş ya da filmini izlemişsinizdir. Kiliseye sığınan ve oradan çaldığı gümüş şamdanlarla yakalanan roman kahramanını rahip affeder ve tereddüt bile etmeden "güvenliğe o şamdanları ben hediye ettim" der. Rahibin o insana açtığı yolla, haksızlıklarakarşı olan, kendini halkın hizmetine adamış bir vali olur eskinin hırsızı. Bir iyilikle, bağışlamak ve tekrar şans vermekle neler değişebilir insan hayatında?
Son izlediğim filmin adı "İyilik Bul, İyilik Yap". Bir öğretmenin öğrencilerinden araştırmasını istediği konuyla başlar her şey. Dünyanın daha iyi olabilmesi, hayatın anlamı içinne yaparsak dünyanın gidişini değiştirebiliriz?
İlköğretim 6. sınıf öğrencisine verilen bu araştırmada sınıfta bir öğrenci karşılıksız iyilik yapmayı ve o iyilik yapılan insanın da üç kişiye beklentisiz iyilik yapmasını önerir. Bu, zincir olarak devam edecektir.
Hayal mi diyorsunuz? Yoksa masallarda mı olur karşılıksız iyilikler diye düşündünüz? Mandela da "Bir hayalim var!" diye çıkmadı mı eşitlik mücadelesinde yola? Bir deneyelim isterseniz. Hadi bir iyilikle başlayalım. Ne dersiniz?
DEĞİŞİMİN AYAK SESLERİ
Zor günler yaşıyoruz. Büyük bir değişim süreci başladı. Sadece yönetim, siyasi sistemin değişmesi yetmeyecek. Kafaların da, uygulayıcıların, yöneticilerin de değişmesi gerekiyor.
Bu köklü gelişim sürecinde kişisel görüşler, çıkar grupları, günü kurtarmak hayat bulmayacak. Zaman, herbiri değerini kavramış doğru yerde ve görevde olan takımların, ekiplerindir. Siyasi yapılanma sonucu oluşacak yeni sistemle hem siyasi istikrar hem ekonomik istikrar sağlanacaktır.
Ancak her değişim süreci gibi bu da hayli zorlu geçiyor. Canım Türkiye'mde çok değerli, farkındalığı yüksek vatandaşlar, başarılı meslek insanları var. Birbiriyle koordine olabilecek bireylerin oluşturduğu bir takıma ihtiyaç duyuluyor. Sırf kalabalık olması yetmez, işe de yaramaz. Gelişimi amaç edinmiş, çalışkan meslek insanlarının oluşturduğu ekip önemli olan. Dağınık topluluklarla bir yere varılmaz. Basında bile güçler dengesi değişiyor. Siyasi arena değil sadece, değişimin ayak seslerinin duyulduğu yer.
Şimdi değilse ne zaman? Ne zaman boşlukları dolduracak, yanlışları görecek, tekrarlam
ayacak ve kişisel gelişimi toplumsal kaliteye yansıtacağız?
Ne mutlu bana; anne ve babam nerede, ne zaman olursa olsun onurlu olmayı, ilke edindirmişler.
Başa ne gelirse gelsin, ne kaybedersek kaybedelim, moralimizi yitirmememiz gerektiğini öğrendiğim babama ne çok şey borçluyum. Mükemmeliyetçiliğini eleştirmeme rağmen mücadele ruhundan vazgeçmeyen, dostlarının "Dedem Korkut" u dediğim annemin vakur tavrından ne çok beslenmişim.
En büyük hazinenin sevgi olduğunu hissettiğim, aile kavramının sıcaklığını veren anne ve babama sonsuz teşekkürler... Arkadaşlıklar, dostluklar da bir başka güç kaynağı.
Ömür boyu sürer ve bir ömrü besler. Bu hiç değişmesin ne olur!
Türkiye'nin tüm zorlu koşullara rağmen ayakta duran yurtsever vatandaşları, sahip olduğu gelenek göreneklerle aile yapısı, dostluk anlayışı sayesinde mücadeleye devam ediyor. İhtiyaç anında karşılıksız açılan kollar, paylaşılan lokmalarla biz ayaktayız. Artık çokşeyin de farkındayız. Değişimin ayak seslerini hepimiz duyuyoruz.
SAHİP OLDUKLARINI YİTİRMEDEN HEDEFE YÜRÜMEK ÜZERİNE
Sahip olduklarını yitirmeden hedefe yürümelisin dedim geçen gün bir öğrencime.Meslek lisesi öğrencisiydi bu genç kız. Üniversiteye giriş sınavı ile ilgili bir panelde konuşmacıydım. Bana, "Ben meslek lisesindeyim ancak bu okulun devamı paralelinde okulları tercih edersem sınavdaki puanıma ek puan verilecek ama ben başka yerleri kazanmak istiyorum". dedi.
Güzel tabii. İnsanın hedefleri olmalı, çıta da olabildiğince yükselmeli ama oraya kadar neler var elinde, menzilleri atlamamalısın. Hep yapılandır, göz yükseklerdeyken elindekileri yitirme tehlikesi. Simyacı'da dünyanın güzelliklerini görmek isteyen delikanlıya bilgin yağ dolu bir kaşık verir. "Git dünyanın güzelliklerini gör" der iki damla yağ dolu kaşığı verdiği delikanlıya. Dünyanın güzelliklerini gören delikanlı döndüğünde heyecanla, hayranlıkla gördüklerini anlatır. Bilge kaşığa bakar, yağ dökülmüştür çoktan. "Dünyanın güzelliklerini gör ama kaşıktaki iki damla yağı dökmeden" der Bilge. Mutluluklar da mutsuzluklar da bizim yaklaşımımızla ilgili. Mutsuzsanız bakış açınızı değiştirin lütfen. Sahip olmadıklarınıza kilitlenmek yerine, elinizdekileri görün. Elde ne var? Bunları yitirmeden, hedefe doğru gidin. Kim bilir hedefe giderken hangi tali yollar çıkacak karşınıza, hangilerini seçecek yada eleyeceksiniz? Belki anayol saydığınız tali yol olacak. Erken karar vermeyin diyorum.Şu anda neredeyim? Neler sahibim? Ne istiyorum? Tabii bir de ne istemiyorum?
O Meslek Lisesi'nde okuyan arkadaş, lise devamı olabilecek okullardan kısmen de olsa istediği birine gidebilir, o arada daha çok çalışıp bir sonraki sınava da hazırlanabilir. Kimbilir girdiği bölümü sevebilir okudukça sonradan yatay geçiş imkanları bulabilir girdiği üniversitede. Yani korkmamalı, neyim yok, neler kötü, ah ne şanssızım düşünceleri sizi aşağıya çeker. Bırakın olumsuzlukları. Gerçekçi olalım ama gerçekler her zaman acı değildir bunu da unutmayalım. Güneş her sabah doğuyor ve bir sabah, belki de bu sabahbize ne fırsatlar getirecek kimbilir?
|
|