HALUK NURAY İktisadi Kalkınma Vakfı Brüksel Temsilcisi, AB, Tek Sesli Uluslararası Bir Kimlik Olamadı İktisadi Kalkınma Vakfı Brüksel Temsilcisi Haluk NURAY'la yapılan görüşmede, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yaşanan gerginliğin sebeplerine uzun vadeli ve geniş bir perspektiften bakıldı ve konuyla ilgili objektif bir değerlendirme alındı. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin Gümrük Birliği Kararı ile olumlu yönde büyük bir niteliksel sıçrama yapması beklenmekte idi. Oysa, AB tarafından Lüksemburg Zirvesi'nde alınan ayrımcı karar sonrası gelişmeler bunun tam aksi yönde gerçekleşmiş, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin başlangıcından bu yana en kötü dönemi yaşanır hale gelmiştir. Önümüzdeki Aralık ayında yapılacak olan Helsinki Zirvesi, AB'nin hatasından dönmesi ve ilişkilerin tekrar olumlu gelişme rayına oturması için önemli bir fırsattır ve bu fırsatın iyi değerlendirilmesi için iki tarafın da yeterli gayreti göstermesi en büyük dileğimizdir. Ancak, ilişkilerde bugün yaşanan gerginliğin sadece konjonktürel nedenlerden ve günlük siyasi sorunlardan kaynaklandığını ve tek bir zirve kararıyla ortadan kalkacağını söyleyebilmek mümkün değildir. Kanaatimizce, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin önündeki engeller olarak sıralanan insan hakları ve demokrasi, Kıbrıs ve Güneydoğu konuları, iki taraf arasında temel sorunların/farklılıkların alt türevleri ve/veya yansımalarından ibarettir. Açıkça belirtmeliyiz ki, sorunların temelinde yatan nedenleri dürüst bir şekilde ve açık yüreklilikle tespit ve tahlil etmedikçe ve bu temel farklılık alanlarında esaslı yakınlaşmalar sağlamadıkça, ilişkileri sağlıklı bir bazda ve tam üyelik doğrultusunda daha ileri götürme imkanı bulunmamaktadır. Bu temel farklılık alanları varoldukça her alanda onların yeni türevleri ve yansımaları ile karşılaşmak kaçınılmazdır. Oysa, temel sorunlar çözülebilirse ikincil sorunlar kendiliğinden çözüm mecrasına girecektir. Temel sorun/farklılık alanlarının belli başlıları kısaca aşağıdaki gibi sıralanabilir: Avrupa Birliği'nin (AB) Yapılanmasındaki Belirsizlikler AB henüz gelişmesini tamamlayamamış, dolayısıyla "yapısının temel taşları iyi tanımlanmış, kendine güveni tam, tek sesli bir uluslararası kimlik" ortaya koyamamıştır. "ek bir Avrupa" biryana, henüz "Tek bir AB" den dahi bahsetmek mümkün değildir. Ticari alanda çok ileri gitmiş ve homojenlik kazanmış olan AB iç bütünleşmesinin, diğer alanlarda aynı derinlikte olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Bu iç çelişkiler hem AB içindeki farklı kesimlerin aynı konudaki birbirlerinden farklı tutumlarına hem de aynı kesimlerin farklı konulardaki tutarsız davranışlarına yolaçmaktadır. Bu belirsizliğin etkileri ilişkimiz üzerinde de hissedilmekte ve AB bütünleşmesi belirsizliğin hemen tamamen ortadan kalktığı ekonomik alandan, belirsizliğin daha fazla olduğu siyasi ve askeri alanlara kaydıkça Türkiye ile ilişkiler gerginleşmektedir. Bunun yanısıra, günümüzde AB'nin temel kirişi haline gelen Berlin-Paris ekseninin giderek Almanya ağırlıklı olarak ve merkezi doğuya kayarak AB dış politikasını şekillendirmeye başlaması da bu coğrafyada ister istemez Türkiye ile AB'nin (ya da Almanya'nın) menfaatlerini karşı karşıya getirmektedir. Siyasi yapı ve egemenlik haklarının devri konusundaki farklı yaklaşımlar AB iç yapılanmasının giderek daha "federal" bir çizgiye oturması ve bunun da milli devletlerin geleneksel egemenlik haklarının her alanda giderek daha fazla devrini gerektirmesi AB'nin çekirdeğini oluşturan ve milli devlet aşamasını Türkiye Cumhuriyeti'nden çok daha önce tamamlamış ülkelerde dahi, belli rahatsızlık ve sürtüşmeler yaratmaktadır. Burada sorun iki taraflıdır. AB açısından; geniş bir yelpazedeki farklılıkların konfederal bir yapı içinde daha kolay muhafaza ve hazmedilebilecekken federalist gelişme çizgisi daha fazla homojenlik gerektirmektedir. Türkiye'deki direnç ise AB'nin sadece ekonomik değil siyasi bir bütünleşme olduğunun Türk siyaset sistemince- nihayet- kavranmaya başlanmış olması ile bağlantılıdır. Kültür Farkı (!) Terim pek hoşumuza gitmese de zaman zaman iki tarafça da dile getirilen ve AB yetkilileri tarafından dile getirildiği zaman haklı tepkimize yolaçan bu faktörün, temel sorunlar arasında giderek daha öne çıktığı, daha doğrusu daha açıkça dile getirilir hale geldiği görülmektedir. Bu kavram ülkemizde, eksik bir şekilde ve daha ziyade "din farklılığı" boyutuyla algılanmaktadır. Oysa kanaatimizce bu başlık altında esas belirleyici olan ve dikkat edilmesi gereken husus, AB ülkeleri vatandaşları arasında, bir başka deyişle sokaktaki adamda sıkça rastlanan, basit haliyle "yabancı ve farklı görüneni dışlama" ve "kendi olumsuzluklarını ona yansıtarak rahatlama" duygusu değildir. Daha vahim olan, Batı Kültürü olarak adlandırdığımız olgunun iki ana kökten, Grek-Romen ve Hıristiyanlık'tan kaynaklandığı yönündeki yaygın inancın, bugün için , AB'nin gelişim çizgisini belirleyen entelektüel ve siyaset odaklarında hakim durumda olmasıdır. Bu nedenle, sokaktaki vatandaş ne düşünürse düşünsün, kültür temelindeki hemen tüm değerlendirme ve yapılanmalar, kural olarak, bilinçli ya da tamamen bilinçsiz şekilde bu köklerden kuvvet almaktadır. Doğal olarak, bu başlık altındaki tüm olumsuzlukları AB'ye yüklemek ve aynı farklılığın bizim politika ve davranışlarımızı hiç etkilemediğini söyleyebilmek de mümkün değildir. Ancak, Türk toplumunda, Cumhuriyet ile birlikte hız kazanan rönesans ve hümanizma temellerindeki dönüşüm ilerlediği ölçüde bu alandaki sorunlar azalmaktadır. Geniş kapsamlı ve katılımlı bir tartışma ortamında bu sayılanlara yeni hususlar ekleneceği ya da sayılan hususların birçok farklı değerlendirmeye konu olacağı tabiidir. Helsinki Zirvesi'nde alınan karar ne yönde olursa olsun Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yeni bir yaklaşım, yeni bir söylem ve buna uygun yeni bir diyalog dili geliştirilmedikçe, aynı fasit dairede, üstelik de giderek daralan çemberlerde dönüp durmak kaçınılmazdır. Yeni bir yaklaşım konusunun kamuoyunun gündemine gelmesi sözkonusu olursa aşağıdaki parametrelerin gözönüne alınmasının bizi sağlıklı sonuçlara götüreceğine inanılmaktadır; - Bekleyip tepki veren olmaktan çıkıp, inisiyatif alıp öneri geliştirir hale gelmek, - Bürokrasi / diplomasi ağırlıklı politikalardan, sivil toplum odaklı politikalara doğru yönelmek, - Temel ve köklü sorunların tartışılacağı ortamları yaratmak, - Sadece uzlaşmazlık noktaları ve taleplerimiz üzerinde değil, uyum noktalarımız ve katkılarımız üzerinde de yoğunlaşmak. HALUK NURAY: "EU WAS UNABLE TO CREATE A UNIFORM INTERNATIONAL IDENTITY" The Customs Union was expected to have a positive impact on the Turkish-European Union relations. However, the discriminatory decision taken in the Luxembourg Summit had just the opposite effect. The Helsinki Summit to be held in December may prove to be an important opportunity for a recovery. Both sides should do everything in their capacity to seize this opportunity. Yet it is difficult to say that a single meeting can eliminate the current tension.We believe that human rights, democracy, Cyprus and South-east Anatolia are secondary issues and are a reflection of underlying problems and differences. Once we resolve the basic differences, secondary ones will be solved more easily. Some of the problems and differences can be listed as follows: Ambiguities in the structure of the European Union: The EU has not fully developed and formed itself a sound and uniform international identity. Although it has become commercially homogenous, it has a long way to go before it reaches integration in other aspects. Different approaches to political structure and the transfer of sovereignty: The issue of sharing one's sovereignty with others has even been a problem for fullmembers. This is mainly caused by the federalist approach adopted by the EU. Cultural differences(!) This concept is wrongly conceived of as "religious differences" by Turkey, yet the real difference lies at the heart of the Western Culture based upon Hellenic and Roman cultures as well as Christianity. However, the humanist movement which gained impetus in Turkey following the proclamation of the Republic is geared towards meeting such cultural discrepancies. Türkiye'nin içine kabul edilmediği Batı Kültürü'nün Grek-Romen ve Hristiyanlık'tan kaynaklandığı yönünde yaygın bir inanç var Elegans'a mail |