BORA GÖKER TÜGİAD Yönetim Kurulu Üyesi, Uluslararası İlişkiler Komisyonu Başkanı, Kim Kimi İstemiyor TÜGİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Uluslararası İlişkiler Komisyonu Başkanı Bora GÖKER, yeni bir milenyuma girmeye hazırlandığımız bugünlerde dünyadaki bloklaşma hareketlerinden, Türkiye'nin bu yapı içersindeki konumundan, kısa ve orta vadede AB ile olması gereken yakınlaşmadan ve sivil toplum örgütlenmesinin bu konuda Türkiye'ye olabilecek katkılarından bahsetti. Çok değil, yaklaşık dört ay sonra, bir yüzyılın geride kalmasına tanıklık edeceğiz ve gelecek yüzyıl için görünen o ki dünya, 20. yüzyılın ortalarında başlattığı ticari ve sosyal bloklaşma sürecini hızlandırarak sürdürecek. Amerika kıtası ülkeleri arasında NAFTA, Avrupa kıtasında Avrupa Birliği, Asya kıtasında ise Asya-Pasifik Blok'u olarak bilinen bu blokların herbiri ve blok dışı olanlar arasında giderek daha da belirginleşen biçimde ilginç etkileşimler olacak. Gelelim en önemli soruya. Bizim bu bloklaşmadaki yerimiz ne olacakş En basitinden, bloklaşmalarda coğrafi konum ve sosyo-ekonomik ilişkilerin geçmişi gözönüne alındığında, tek ve doğru adresin Avrupa Birliği olduğu çok açık. Kısa ve orta vadede Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği adaylığından vazgeçmesi veya geri adım atması ise mümkün görünmemekte. En azından bazı tarihi hataları gelecek yüzyılda tekrarlamamak gerekiyor. Madem böyle bir zorunlu vizyonumuz ve kısa-orta vadeli hedefimiz var, devlet ve toplum olarak gelecek yüzyılın bu 400 milyon nüfuslu sosyo-ekonomik bloğunda gerektiği şekilde yerimizi almak için, bugüne kadar neler yaptığımızı ve bugünden sonra neler yapmamız gerektiğini sorgulamamız gerekmiyor muş Gelin biraz özeleştiri yapalım. Yıllardır yüzümüzün batıya dönük olmasıyla övünen ve Atatürk'ün 75 yıl önce gösterdiği hedefe bakakalmış devletimiz ve toplumumuzun bazı çevreleri, bugüne kadar ne yazık ki üyelik anlamında Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye yol vermesini beklemekten öteye gidemedi ve halen sadece ama sadece bekleme eylemini (!) başarıyla sürdürmekte. En başta devlet yönetimi anlayışı olmak üzere, siyaset yapma yöntemi ve alışkanlığı, demokrasinin içinden çıkılmaz tanımı ve uygulaması, eğitim ve öğretim kargaşası, hukuksuzluğun kökleşmesi, ekonominin derinlik yoksunluğu, sosyal adalet mekanizma(ma)sı gibi ağır ve temel kavramlar, Avrupa Birliği hayallerimizin önündeki geniş kanatlı büyük simsiyah kapılardır ve şarkıdaki gibi "geçilmeleri mümkün değildir". Ya ne yapılmalıdır? Son yaşanan felakette de görüldüğü gibi toplum; en genel biçimde depremin trajik bir benzetme anlayışı ile devleti en üst kademelerine kadar salladığını düşünüyor veya en azından bunu böyle görmek istiyor. Deprem sonrası ortaya çıkan enkazın hayli büyük ölçekli bir modelinde zaten yıllardır yaşamakta olduğu bir kez daha anlaşılan toplum, artık enkazın kaldırılmasını bekliyor. Hem de deprem sonrasında yaşandığı gibi en rasyonel şekilde: Batı tarafından. Bu mümkün müş Evet, hem de deprem sonrasında afet bölgesinde organize olamamakla suçlanan devletin deprem şiddeti yakınmaları ve kolaycılığı sırasında bile kesinlikle mümkün. Ancak bu noktada bizlere büyük bir görev düşüyor: Devletin toplum için varolması gerektiğini devlete hatırlatmak. Devleti organizasyonel anlamda zaten yıllar önce sollamış olan özel sektörün, biraz da kısa vadede kazanım içgüdüsünden arınarak, sivil toplumun başını çekmesi gerekiyor. En önde, en gür sesle, en üst perdeden söyleyerek. Sahip olduğu en önemli avantaj ise, ülke ekonomisinin ivmesinde devlete olan tartışılmaz üstünlüğü. Şurası muhakkak ki toplum, ne istediğini bilen; bunu açıkça ortaya koyan ve liderlik vizyonu olan bir özel sektörün peşinden gelecektir. TÜGİAD, genç beyni ve pırıl pırıl vizyonu ile topluma bayraktarlık yapmaya en yakın aday kurumlardan biridir. Deprem sonrasında tüm dünyanın ve özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin gösterdiği, tarihte yaşanmamış yakınlık ve ilgiyi basit bir teşekkür anlamında bile ıskalayan devlet, bu yakınlık ve ilginin neredeyse kendiliğinden Avrupa Birliği üyelik sürecine dönüşebileceğini görmemekte ve hala günün mana ve önemini belirten görüşlerini sunmaktadır. Bir yandan da hem ayna hem medyanın sesini kısmaya çalışarak. 550 kişilik TÜGİAD, deprem sonrasında 32.000 üyelik YES tabanında nakdi yardım organizasyonuna girişmiş ve üye ülkeleri, bu jest fırsatını değerlendirmeleri çağrısıyla Türkiye'ye davet etmiştir. Ekim ayında gerçekleşmesi beklenen ziyaret sırasında, nakdi yardım dışında aynı yardım ve afet bölgesinin rehabilitasyon konusu da ele alınacaktır. Bugünler, aslında devletin sıkı bir diyetten sonra formuna kavuşmuş; toplumu, sivil örgütleri ile elele, yürek yüreğe olması ve tarihi rotası Avrupa'ya hızla yelken açması gereken günlerdir ve çok kıymetli zamanlardır. Bir yüzyılı heba etmemek adına. Özel sektör devleti organizasyonel anlamda yıllar önce solladı BORA GÖKER: "WHO IS NOT WANTED" Only four months later we shall reach the end of a century, and it seems that the new century will encourage further commercial and social unification of countries. Taking into consideration its geographical position and socio-economic relations, it is quite clear that the one and only address for Turkey is the EU. Although we are aware of our unalterable vision, we have performed no effective action for membership, and have only waited up to now. The most significant barriers have been our state management concept, the ambiguous definition and implementation of democracy, our complicated education system, the instability of the economy, and the situation of our social justice mechanism. The opinion of the public is that the recent earthquake disaster has shaken the state at all levels. The public wishes the wreckage to be put together in every sense. What can be doneş The state must be reminded that it exists for the public. The private sector which has proved to be more successful as regards organization, should lead the civilian society. TÜGİAD (Association of Young Turkish Businessmen) is one of the best candidates for leading the public with its young brains and shining vision. The whole world and especially EU countries have shown great concern and have supported Turkey after the earthquake disaster. Even this can be interpreted as a good sign for acceptance to the EU. The state should invigorate itself, work hand in hand with civilian society organizations and the public, and orientate the country towards Europe without wasting anytime. Because time is very precious. And so is the new century... Elegans'a mail |