EMMA MARCEGAGLIA Avrupa Genç İşadamları Dernekleri Konfederasyonu YES FOR EUROPE ve İtalya Genç İşadamları Derneği CONFINDUSTRIA Yönetim Kurulu Başkanı, Euro Sonrası Genç Avrupa Avrupa Para Birliği'nin doğuşunun üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, ekonomik, politik ve sosyal senaryolar üzerinde birçok sorunun cevabı açık kalırken, Avrupa Birliği'nin hangi hedefe doğru yöneleceği konusu belirsizliğini korumaktadır. Avrupa vatandaşları ve firmalar, Yeni Avrupa'nın sahip olduğu kapasite sayesinde, istihdam dramına ve uluslararası rekabete dair etkin çözümler getirilmesini beklemektedir. Aynı zamanda bu konunun, önümüzdeki yıllarda günlük hayata ne şekilde yansıyacağı da bazılarının zihinlerinde açıklık kazanmaktadır.Herbirimiz, Avrupa tarihinin büyük bir değiğim noktasında olduğuna dair hislere sahibiz. Aşağıda, Avrupa'nın yöneleceği istikameti izah etmeye ve anlatmaya çalışacağız. Avrupa Genç İşadamları, Avrupa fikrine ve entegrasyon sürecine her zaman inandılar. Avrupa demokrasinin, uygarlığın ve özgürlüğün desteklendiği büyük bir proje olmasının yanında; serbest pazar ekonomisi, serbest ticaret ve dolaşım yolu ile güçlü ve geniş bir jeo-politik alanda yeralan ve uluslararası hassas oyunları dengeleyici özelliğe de sahiptir. Küreselleşme bünyesinde ise Avrupa, farklı milli kimliklerin ortak ve yeni bir kimlik bünyesinde buluştuğu büyük bir topluluğu temsil etmektedir. AB ortak politikalarından ilkini ve Avrupa Projesi'nin geleceği açısından gereklilik ve önem arzeden Ortak Para politikasını (EURO) gerçekleştirmiştir. Geçtiğimiz son aylara nazaran, Avrupa ekonomik ve politik senaryoları önemli bir değişikliğe uğrarken, yeni mücadeleler bunları izlemektedir. Avrupa ortak parası resmi olarak başlamadan önce bile, pozitif etkilerini göstermeye başladı. şöyle ki; Uluslararası ekonomik ve mali kriz sona ermiş olsa bile, uluslararası ekonomideki gelişmeleri yavaşlatıcı etkiye sahiptir. IMF, OECD ve AB Komisyonu'nun gözden geçirmiş oldukları dünya genelindeki GSMH'deki 1999 büyümesi %2,5 civarındadır. Avrupa'ya etkisi, Asya ve ABD'ye nazaran daha düşük ve tahmini olarak 1999'da %2,3 civarındadır. Global ekonomik krizin, Avrupa'yı diğer bölgelere nazaran daha az vurması, Avrupa ekonomilerinin daha açık bir şekilde bu etkilere maruz kaldığının işaretidir. Esasında son 20 yıl içinde Avrupa'da üretim ve yatırımlar kötüye giderken, ABD ve Japonya karşısındaki rekabet gücü de azalmıştır. Avrupa'daki hayat standardını belirleyen, kişi başına düşen milli gelir miktarı ABD'den %30, Japonya'dan ise %10 daha yüksektir. Maastricht Kriterleri bünyesinde Avrupa bütçe açıkları GSMH'den %3 daha az, vergi gelirleri GSMH'ye oranla %43 ile ABD ve Japonya'dan %30 daha azdır. Kamu harcamaları ise GSMH'nin yaklaşık yarısına tekabül etmektedir. Ar-ge faaliyetleri ise GSMH'nin ABD'nin 2/3'ü oranındadır. İhracata yönelik mal üretimi son 30 yıl içinde 7 puan düşmüştür. AB bünyesindeki faktör maliyetleri de ABD'ye nazaran daha yüksektir. Temel hizmetlerin maliyeti özellikle enerji, ulaşım ve haberleşme en azından %50 daha yüksektir. İş gücü üretkenliği ABD'ye oranla 1/5 daha az olmasına rağmen, cömert refah sistemi sebebiyetiyle ücretler çift ve bunun sonucu olarak iş gücü maliyetleri %20-30 daha yüksektir. Buna ilave olarak Avrupa firmaları, yüksek bürokrasi maliyetlerine yüklenmektedir. Her Avrupalı firma, yasal düzenlemeleri gerektiği gibi takip edebilmek için her yıl 700 personele ihtiyaç duymaktadır. AB finans sistemi de son yıllarda yeni iş imkanları yaratma gücüne sahip olan KOBI'leri cezalandırarak, ABD'yi geriden takip etmektedir. Avrupa'nın rekabetteki en büyük kaybı yeni istihdam yaratmayışıdır. Avrupa'daki işsizlik oranı 1980'de ABD (%6) ile aynı, Japonya'da ise %2. 1997'de ise işsizlik oranı Avrupa'da iki katına çıkarken, ABD'de %6'nın altında, Japonya'da ise %4'den daha az. Son 7 yıl içersinde AB 5 milyon iş kaybına uğrarken, ABD 12 milyon yeni iş imkanı yaratmıştır. Elbette ki rekabetin sonu yok. Fakat, Avrupa standartlarını yükseltmek, yüksek istihdam seviyesine ulaşıp muhafaza etmek ve bu vesileyle ekonomik gelişmeye katkıda bulunup, sosyal refahın artırılmasını sağlamak açısından etkili olmaktadır. Firmaların kar elde etme ve zenginlik dağıtma kapasitelerine bağlı olan gelişme ve istihdam yaratabilmeleri ana projelerini oluşturmaktadır. Sosyal, ekonomik ve mali ortamın uygun olduğu zaman bile rekabete uyum sağlayabilen firmalar kendilerini geliştirebilmektedir. Almanya'daki genel seçimlerden sonra, Sosyal Demokrat liderler AB Merkez Bankası'nın ve kamu harcamalarının gelişmeyi sağlamakta üstlendikleri rolü işaret etmişlerdir. Bu bağlamda, Maastricht parametreleri tartışmaya ve daha esnek yorumlara açılmıştır. Maalesef, Avrupa Maliye Bakanlarının (ECOFIN), Brüksel'deki toplantılarında, Maastricht kriterleri, Avrupa Merkez Bankası (AMB)'nın bağımsız para politikası prensibi ve ücret istikrarı sağlamak amacıyla uygun bulunmuştur. Bu vesileyle, yeni sosyal demokratların görevi pek de kolay değildir ve çift güçlükle mücadele etmeleri gerekmektedir. Bir taraftan mali piyasaların kredibilitesine bağlı olan Avrupa projesinin başarıya ulaşmasına; diğer taraftan ise, sosyal demokrasinin taahhüt etmiş olduğu vaadlerin (özellikle sosyal reformlar ve istihdam yaratılması) gerçekleştirilmesine bağlı olmaktadır. Bir diğer problem ise, mali harmonizasyondur. Çok açık olmayan bu hassas konu hakkında AB komisyoneri Mario MONTI tarafından yapılan teklif; mali politikaların koordine edilerek, haksız mali rekabete yolaçan yükümlülüklerin azaltılması suretiyle mali harmonizasyona gidilmesidir. Bu arada, Avrupa ulusal maliye politikalarının asıl amacının, firma ve vatandaşların üzerindeki vergi baskısının azaltılması olduğunun unutulmaması gerekiyor. Esasında, ekonomideki yavaşlamayı ve buna bağlı olarak istihdamı etkileyen en önemli faktör de budur. Yeni sosyalist hükümetin bahse konu reformları gerçekleştirebilmesi ve aynı zamanda Avrupa ortak kimliği aracılığı ile; üyeleri, firmaları ve vatandaşları arasındaki sosyal paktın oluşturularak "Avrupa Sosyal Modeli"nin sağlanılmasına katkısı ne olacaktır? Elbette ki Avrupa modelinin başarısı, üye ülkelerinin enerjilerini ve kapasitelerini efektif bir biçimde kullanmaya imkan sağlayacak olan liberalizasyon ve deregülasyon prosesüslerini gerçekleştirmelerine, devletin ekonomideki ağırlığının azaltılmasına, refah devlet modelinin modernleşmesine, vergi yükünün indirilmesine ve istihdama cevap verecek sosyal ihtiyaçların milli devletler seviyesinde değerlendirilmesine bağlı olacaktır. Avrupa'nın ABD gibi olmasını ne istiyoruz, ne de teklif ediyoruz. Avrupa, sahip olduğu dayanışma, aile ve emek değerlerini korumak kaydıyla, ekonomik ve sosyal modelini muhafaza etmelidir. Asıl arzu ettiğimiz, kültürel, sosyal ve ekonomik bir gelişimi yakalayarak, mevcut ve gelecekteki büyüme sürecine doğru uyum sağlanabilmesidir. Avrupa kültürel geleneklere ve geniş bir tarihe sahiptir. Biz genç işadamları, Avrupa'nın büyük bir geleceğe de sahip olmasını talep ediyoruz. Avrupa'nın büyük bir kale veya dar gruptan oluşan devletlerden ibaret olduğunu düşünmekten ziyade kurallar, idealler, prensipler ve değerlerden oluştuğunu bilmek gerekmektedir. Avrupa oluşumunun uluslarüstü yapısını, mevcut kurumlar ve güçler arasında yaratılan dengeleri (Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu, ECOFIN, farklı çıkar ve baskı grupları, vs.) geniş bakış açısıyla değerlendirmek gerekmektedir. Avrupa vatandaşı, Avrupalı politikacıdan bazı konularda anlaşmaya varmasını beklerken, (yabancı fasulyelerin ebatlarından ziyade), Birlik'in direkt olarak önemli rol oynaması gerektiği uluslararası alanları (Balkanlar, Orta Doğu) kastetmektedir. Avrupa ancak bu şekilde, bugün eksik olan otantik politik boyutu yakalayarak kendi kimliğini yansıtıp, dünya genelindeki rolünü ve prestijini kurabilir. Bu süreçte, ulusal devletler egemenlik haklarından kaynaklanan güçlerini, uluslararası kurumlara devretmelidirler. Avrupa vatandaşları politikacılarından kendilerini daha refah, istikrarlı, güvenli ve dünya pazarlarına açılmalarına yönelik değiğimleri gerçekleştirmeye liderlik etmelerini istemektedirler. AB'nin Doğu Avrupa ve Akdeniz ülkelerini öngören AGENDA 2000 Genişleme Projesi, güçlü bir Avrupa kurumsal yapısına duyulan ihtiyacı ortaya koymaktadır. Genişleme esasında, entegrasyon süreci ve aynı Avrupa kimliğinin testi olması açısından komplike bir problemdir. Bu arada, bazı ülkeler müzakereleri durdururken, bazıları derinleştirerek devam etmektedir. Eski ülkeler bölgesel yardım paylarını kaybetme endişesi içindeyken, bazıları da sınırdışı iş akışından kaygı duymaktadır. Bunların hepsi anlaşılabilir olmakla birlikte, bazıları da abartılmaktadır. Genişlemenin ilk sürecinde yeralacak olan ülkeler (Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Slovenya ve Kıbrıs), AB'ye 63 milyon nüfus artışı (%17) sağlarken, GSMH'ye 255 milyar dolarlık (%3) bir katkı sağlayarak, AB bütçesine radikal desteğin bulunmasını gerektirecektir. Genişlemeye dair problemler genellikle, aday ülkelerin AB'nin politik, ekonomik ve sosyal objektiflerini, mevcut durumları bünyesinde değerlendirerek ve kolay geçişe yönelik gerekli tedbirleri alma kapasitelerine bağlı olmaktadır. Avrupa KOB‹'leri, mevcut küreselleşme sürecinde gelişmelerini sürdürürken, piyasa ve özgürlük değerlerine sahip kültürel yapıya doğru değiğimini sağlamalıdır. Buradaki kültür, bir tür kişisel başarı ve hakedilen ödül olurken, mücadeleden vazgeçmek değildir. Sosyal modelin, ayrıcalıklı bir zümrenin korunmasından ziyade, gerçekten ihtiyacı olanları koruma modeline dönüşmesi gereklidir. Bu modelin, dinamik güçlerin girişimcilik ruhu ile değerlendirilmesine ortam sunmasının yanında, gelişmelerini sağlayacak piyasa koşullarını, yaratıcılığa ve büyümeye yönelik fırsatları sunması da gereklidir. Öncelik verilmesi gereken husus "eğitim"dir. Eğitim seviyesinin yükseltilmesi, uluslararası rekabet ve yeni entegre toplum yaratılması açısından önemli bir unsurdur. Avrupa'daki işsizlik ile mücadelede önem verilmesi gereken hususlar ise; eğitim, teknoloji ve piyasadır. KOBİ'ler özel endüstri politikaları ile desteklenmeli, finans piyasalarına girişleri kolaylaştırılmalı ve iş piyasalarına girişlerine esneklik sağlanmalıdır. Genç işadamları olarak bizler, Avrupa geleceğini sembolize ederken, sağlıklı ve güçlü yapımız ile yenilikçi ve gelişmeye açık potansiyeli temsil ediyoruz. Üstlenmiş olduğumuz rol çok önemli, şöyle ki; bizler liberal ve girişimci kültüre sahibiz. İlk sırada önem vermemiz gereken husus; Başkaları yerimizi almadan, hep birlikte üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz. EMMA MARCEGAGLIA: "YOUNG EUROPE AFTER THE EURO" A year has elapsed since the introduction of the Euro and we are all aware of the fact that European history is on the threshold of a major change. The Young Businessmen of Europe have always believed in the process of integration in Europe. Within the framework of the concept of globalization, Europe represents a large community where different nations come together under a new identity. The positive impacts of the Euro, which have already started to be felt, include a serious decline in inflation, a fall in interest rates to the lowest level since the 1960's and a growth in internal demand. The success of the European model naturally depends on the realization of the liberalization and deregulation processes which will enable the member countries to utilize their energies and capacities effectively, a decrease of state interference in economies, the modernization of the wealth state model and the lowering of the tax burden. The Agenda 2000 Expansion Project of the EU envisaged for the Eastern European and Mediterranean countries is a clear indication of the need for a strong European corporate structure. The countries involved in the initial stage of the expansion are expected to contribute a population increase of 63 million (17%) and a GNP increase of 255 billion dollars (3%) to the EU. We as the young businessmen symbolize the future of Europe and strongly believe that Europe, as a community with a history and valuable cultural traditions, should preserve its current economic and social model while moving towards a brilliant future. Elegans'a mail |