DEPREM VE SİGORTA Muzaffer BİLGİLİ BAŞAK SİGORTA Genel Müdürü Son 15 yılda dünyada ve ülkemizin muhtelif bölgelerinde büyük deprem felaketleri yaşanmasına rağmen bir türlü gündeme gelemeyen veya sadece çok kısa bir süre gündemimizde yeralan fay hattı, öncü ve artçı depremler, zemin yapısı, bina inşa tarzı, kolonlar, kirişler, sigortada deprem teminatı konularının tartışılması ancak, 17 Ağustosta çok büyük bir deprem felaketi yaşamamız sonucunda yapılabildi. Ne yazık ki, toplum olarak bu konulara eğilmemizin ekonomik maliyeti çok yüksek, manevi acısı ise çok büyük oldu. 1985 yılında şili'de 7.7 Richter şiddetindeki depremde sadece 200 kişinin hayatını kaybetmesi ve 1.2 milyar dolar gibi çok düşük bir ekonomik zarar oluşmasının nedenlerinin (depreme dayanıklı) Anti-sismik İnşaat Mevzuatının çıkarılması ve özellikle bu mevzuat için uygulama zorunluluğu getirilmesinin olduğunu acaba biliyor muyduk? şili'nin aksine 1988 yılında Ermenistan'daki 6.8 şiddetindeki depremde ise tamamen elverişsiz zeminle inşa tarzının, 25.000 kişinin ölümüne, 1990 yılında Kuzey İran'da yaşanan 7.4 şiddetindeki depremin ise 40.000 kişinin ölümüne neden olduğunu acaba biliyor muydukş Veya bilenlerin uyarılarını dinledik miş Bilim adamlarımızın büyük emek vererek hazırladıkları raporlarını (yasa taslaklarını) değerlendirdik mi? Sigortanın önemini, işlevini kavrayabildik miş Deprem teminatı aldığımızda yurtdışından bağış almak yerine, deprem riski sattığımız ülkelerden hakkımız olan hasar bedelini alabileceğimizi anlatabildik miş Anlayabildik mi? Bütün bu soruların yanıtları, deprem sonrası tüm boyutlarıyla tartışılıyor. Bu tartışmalardan toplumumuz yararına sonuçlar çıkacağına ve bu sonuçların ülkemizin geleceğini olumlu etkileyeceğine inanıyoruz. Deprem sonrası gündeminin, tartışmalarının önemli maddesini oluşturan sigortacılığımız ise, sigortaya inananların maddi kayıplarını hızlı bir şekilde gidermeye çalışacak ve bu zorlu sınavı vererek ekonomimizde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu gösterebilecek. Ülkemizde sigorta ihtiyacının yaygınlaşmaması özellikle bireysel konut sigortalarına olan talep düşüklüğü, deprem sonucu mala gelen zararın bütünüyle giderilmesini de maalesef engellemiştir. Çünkü oluşan büyük zararın en fazla %10'unun sigortalı zarar olduğu tahmin edilmektedir. Genellikle sağlıksız bir proje ve uygulama süreci içindeki inşaat sektörümüz açısından deprem ani ancak, beklenen bir risk şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle inşaat sektörünün sorunlarının da bir sistem dahilinde çözülmesi şarttır. Bugünlerde gündemde olan "Yapı Denetimi ve Sorumluluk" yasa tasarısı ile getirilmek istenilen düzenlemelerin İmar Kanunu, Belediyeler Kanunu gibi mevzuata getirilecek değişikliklerin olumlu bir başlangıç olduğunu ancak, bu tasarının Yapı Denetim Kurumları'na sigorta şirketlerinin dışında bağımsız ve özerk bir yapı kazandırılmasıyla daha uygulanabilir olacağını düşünüyorum. Ayrıca Zorunlu Konut Sigortaları çalışmasını da desteklediğimi ve bunun yanısıra sağlıklı bir düzenlemeyle oluşturulacak bir deprem fonunun, jeolojik yapısı itibariyle herzaman deprem riski taşıyan ülkemiz halkına ve ekonomimize büyük yararı olacağı kanısındayım. Kemal YÜCESAN Koç Allianz Sigorta Genel Müdür Yardımcısı - Koç Allianz Sigorta olarak deprem sonrası nasıl çalışmalar yaptınız? Sigortalılarımızın bize gelip ihbarda bulunmalarını beklemeden, deprem bölgelerine oluşturduğumuz ekiplerle giderek ve buralarda acentelerimizle de buluşmak suretiyle bizdeki poliçelere göre, sigortalılarımızın hasar durumunu tespit ettik. Yoğun bir çalışmayla 1500 civarında dosya açtık. Deprem teminatı olan yangın, nakliyat, kasko, inşaat-montaj branşı olmak üzere tüm poliçe bedellerine göre ödenebilir hasar toplamı 35 trilyona kadar olabilir. Bununla ilgili olarak, reasürörlerimizle de hazırlıklarımızı yapmaktayız. Zaten rezervimiz, mali yapımız, likiditemiz itibariyle de bir sorun gözükmüyor. Reasürörlerimiz de, Allianz lider olmak üzere 1.sınıf reasürörler olduğu için herhangi bir problemle karşılacağımızı tahmin etmiyoruz. şu anda değerlendirmelerimizi menfaatdarlarla da yaparak, mağduriyeti gidermeye başladık. - Sigorta sektörü bu büyük sınavdan nasıl çıkacak? Arzumuz, sektörün bu sınavdan yara almadan çıkması. Burada en önemli husus hepimizin bildiği gibi, şirketlerin yeterli rezervi ayırmış olması. Bu kanunlarla da zaten sağlanmaktadır. Bunun yanısıra çok iyi bir reasürans korumasının olması gerekiyor. Eğer 1.sınıf reasürans koruması varsa, o takdirde sorun yok. Reasürans anlaşmalarının kiminle yapıldığının yanısıra, sigorta şirketi olarak mali ve likidite durumu da önemli. Bilindiği gibi sigorta şirketleri yıllık reasürans anlaşmaları yaparak dünya sigortacıları ile riski paylaşıyor. Ayrıca genelde riskin kendi üzerimizde tuttuğumuz kısmı için de ilave reasürans koruması var. Bu bakımdan da eğer yapılan reasürans sözleşmeleri iyiyse, bu tür kümülü ve etkisi çok fazla olan hasarlarda sorun olmuyor. Reasürans anlaşmaları bakımından hemen devreye girebilecek reasürörleri olmayan sigorta şirketlerinde hele bunlar, deprem öncesinde de hasar ödemelerinde mali, teknik sıkıntıları nedeniyle kötü performans sergileyenler ise, bazı sıkışıklıklar yaşanabilir. Arzumuz, herkesin deprem hasarlarını bir an önce karşılaması. Bizim tavrımız da bu olacak ki; böylelikle sektör olarak kendimizi kanıtlayalım ve sigorta sektöründen bekleneni yerine getirelim. - Deprem Türkiye ekonomisini nasıl etkileyecek? Bu konuda iyimser olanlar var ama ben biraz farklı düşünüyorum. Örneğin, Adapazarı'nın maalesef %80'i depremden çok kötü etkilenmiş durumda. Bu işsizlik, göç demektir ki; insanların yeniden bir inşaat yaptırma ve ev satın alma imkanları yeniden oluşuncaya kadar inşaat sektörü hareketlenmeyecektir. Kimse gelir seviyesi itibariyle beyaz eşya alır duruma gelmeden beyaz eşya satışları artmayacaktır. Dolayısıyla ben bu yöreler itibariyle, kısa sürede ev malzemeleri ve inşaat sektöründe açılma beklemiyorum. Bu kadar ağır hasar almış, moralman da çökmüş, yıkılmış bir yörede, şu anda evi ve işi olmayan insanlar öncelikli olarak bugünün acil ihtiyacını karşılamayı düşüneceklerdir. - Yapı denetim sigortası için ne düşünüyorsunuz? Sigorta ve Reasürans şirketleri Birliği ve sektördeki diğer üyeler gibi, sadece binanın yapımının denetimi değil, aynı zamanda bu binaların yapılacağı zeminin, yerlerin seçimi ve ona göre belirlenecek bir inşaat plan, standart ve mevzuatına dayalı çok iyi bir denetimin birkaç yönlü olarak sigorta şirketinin onaylayacağı danışmanlarla, belediyelerle ve aynı zamanda Bakanlık itibariyle yapılması koşuluyla buna sıcak bakılabilir diye düşünüyorum. Çok sıkı bir genel inşaat standartının ve hukuki zeminin hazırlanarak, bunun paralelinde bir denetimin olması koşuluyla ve tabii ki sigorta şirketleri ve Sigorta şirketleri Birliği'nin bu getirilecek olan sigorta şartlarında kesin mutabakatının alınması kaydıyla buna olumlu bakılabilir ama, sadece bir müşavirlik firması olsun, yapıyı denetlesin ve de bütün sigorta şirketleri ne kadar risk varsa sigortalasın gibi bir yaklaşımla bir yere varılabileceğini düşünmüyorum. Eğer trafik sigortasında olduğu gibi kanunen zorunluluk getirilirse bu şirketleri zora sokar. Trafik sigortasında, genelde ruhsatını getirdikten sonra yoldan geçenin sigortası yapılıyor. Oysa bu çok daha ciddi bir konu. Trafik sigortasının tutacağı hasar-tazminat bedelleriyle, yapı sigortasındaki tazminat bedelleri çok farklı. - Peki sizce sigorta şirketleri bünyesinde bir denetim mekanizması mı olmalı yoksa, denetim mekanizmasının bağımsız olması mı daha uygun? Sigorta şirketi tarafından onaylanacak, bağımsızlığından şüphe duyulmayacak bir mevzuatla sorumluluk ve görevleri tanımlanmış denetim müşavirlik firmaları ve belediyeler ile Bakanlık tarafından çok yönlü denetim yapılmalıdır. Duyduğumuz kadarıyla bu uygulamanın belli yörelerde olması ve bir süre sonra başlaması düşünülüyor. Bu bakımdan daha üzerinde tartışılabilecek bir konu olarak görüyorum. Birliğimizin de bu konuda sektör adına doğru bir mevzuatın geliştirilmesi için gerekenleri yapacağını düşünüyoruz. Nihat KARAKÖSE INTER SİGORTA Yön. Krl. Bşk. Inter Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Nihat KARAKÖSE, deprem sigortası konusunda merak edilen soruları yanıtladı. - Kamuoyunda, "Depremden sonra sigorta şirketleri deprem teminatı vermiyor" görüşü yayıldı. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir? Sigorta şirketleri özel şirketlerdir ve kar amacıyla çalışırlar. Tabii ki kamu hizmeti anlamında bir hizmet de vermekteler ama sonuçta onlar da bu hizmeti vermek için ayakta durmak zorundalar. O nedenle her şirket değişik karar alabilir. Aldığı karar da o şirketin kendisi ile ilgilidir. Zorunlu sigortaların dışında her şirket istediği sigortayı yapıp yapmamakta serbesttir. Deprem sigortası, yangın sigortasına ek teminat olarak veriliyor, diğer başka sigortalara da ek teminat olarak verilebiliyor. Verilip, verilmemesi isteğe bağlıdır. - Sizin şirketinizdeki uygulama nasıl? Biz Inter Sigorta olarak deprem teminatı vermeyi durdurmadık. Deprem teminatını veriyoruz ancak, deprem riski altında olan Marmara Bölgesi'nde deprem teminatı verebilmek için bu teminatın istendiği binayı mutlaka görüp, hasarsız olduğunu tespit edip ondan sonra veriyoruz. Belge de isteyebiliyoruz. İstanbul Teknik Üniversitesi Deprem Vakfı'nın düzenlediği belgeler var. Bayındırlık İskan Bakanlığı İl Müdürlükleri'nin verdiği belgeler var. Bu belgeler, destekleyici belgelerdir, evin hasarsız olduğuna dair bir taahhütname alma cihetine de gitme hazırlığımız var. Adapazarı'nda, Gölcük'te sigorta eksperlerinin "bu evde hasar yoktur" raporuna göre sigorta yapıyoruz. - Deprem teminatının fiyatında bir değişiklik olması sözkonusu mu? Deprem teminatı tarifeye bağlıdır. Bu tarifenin yenilenme tarihi de 1 Ocak'tır. şu anda sigortacıların görevi, yaraların sarılmasına katkıda bulunmaktır. Önce hasarları ödeyelim, ondan sonra reasürans anlaşmalarının zamanı geldiğinde zaten deprem sigorta tarifesi de gündeme gelecektir. Böylece fiyatlarda bir değişiklik olup olmadığını göreceğiz "Deprem yönetmelikleri ülke koşullarıyla uyumlu olmalı, ayrıntılı ve karmaşık maddeler içermemelidir" diyen Bayındır Sigorta Genel Müdürü Meltem YİĞİT, deprem sigortasının zorunlu hale getirilmesinin gerekliliğini vurguladı. Bayındır Sigorta Genel Müdürü Meltem YİĞİT, depremle ilgili sorularımızı cevapladı. - Türkiye'deki deprem kuşağını açıklar mısınız? Jeolojik olarak incelendiğinde, Türkiye Alp-Himalaya kuşağı olarak adlandırılan bir dağ oluşum sistemi üzerinde yeralmaktadır. Genç ve aktif teknotik hareketlerin gözlendiği bu kuşak üzerinde yerkabuğu yer yer alçalmakta, yükselmekte, kıvrılmakta ve kırılmaktadır. Yerkabuğu kırılmaları ise depremleri oluşturmaktadır. İstanbul ve çevresi tektonik açıdan oldukça karışık bir alanda yeralmaktadır. Güneyde Kuzey Anadolu fay zonunun kuzey kolu, kuzeyde Karadeniz yokuşu boyunca Bulgaristan'dan uzanan Srednogorie zonunun devamı olabilecek olası bir normal fay sistemi ve kuzeybatıda ise Trakya fayı uzanmaktadır. İstanbul'daki deprem tehlikesini belirleyen jeolojik unsurların başında Marmara bölgesine doğrudan yaklaşan Kuzey Anadolu fayının kırık zonları gelir. Kuzey Anadolu fayı İzmit Körfezi'nin doğusuna 3 ana dala ayrılarak Marmara bölgesine ilerler. Bu 3 ana kırık zonunun ayırdığı yerkabuğu blokları sağ-sol yönlü ve yukarı-aşağı doğru hareketler yaparlar. Jeolojik ve sismololojik çalışmalar sağ-sol yönlü hareketlerin yılda 2-2,5 cm'ye kadar eriştiğini göstermektedir. Dolayısıyla birçok yönden İstanbul aktif hareketin yaşandığı bir deprem bölgesindedir. İstanbul ve yöresinin tarihsel depremleri arasında MS. 212 ve 1894 yılları arasında hasar yapıcı 145 deprem sayılmaktadır. Tarihsel depremler arasında en iyi bilinen deprem, 1894 depremidir. Sultan Abdülhamit tarafından deprem ile ilgili inceleme yapması için davet edilen Atina Rasathanesi Müdürü EGNİTİS tarafından yazılan raporda bu deprem ve artçı şokların çok ciddi hasar verdiği belirtilmektedir. İstanbul gerek ülke içinde, gerek ülke dışında ekonomik ve politik potansiyele sahip bir kenttir. Bütün ülkeye hizmet sunan tek merkez konumundadır. Önemine paralel olarak nüfusu da büyümektedir ve göçlerle beraber yüksek bir nüfus artış hızına sahiptir. Ayrıca İstanbul, değeri biçilmeyecek tarihi ve doğal güzelliklere sahip dünyanın ender kentlerinden biridir. Ülkenin ekonomik faaliyetlerinin can damarlarının bu derecede deprem tehlikesi yüksek bir bölgede yeralması düşündürücüdür. İstanbul depremi, ülkenin ekonomik depremine eşdeğer olacaktır. - Özellikle İstanbul'da deprem olması ihtimaline karşı ne gibi önlemler alınabilir? Depremler neticesi meydana gelen hasarlar sadece bina ve yol hasarları değildir. Yaşanan birçok deprem örneğinde deprem sonrası gaz ve doğalgaz kaçakları sebebiyle yangınlar çıkmış, infilaklar meydana gelmiş, baraj çökme veya çatlakları, boru patlamaları neticesi meydana gelen sel, su baskınlarında hem can hem de mal kayıpları yaşanmıştır. Bu sebeplerle İstanbul için ayrıntılı deprem senaryoları hazırlanmalı ve buna göre önlemler alınmalıdır. Depremler sonucunda meydana gelen yapısal hasarı deprem kaynak özellikleri kadar yerel zemin koşulları da etkilemektedir. Bu nedenle olası depremlere karşı yeni yapılacak yapılarda bölgenin teknotik ve geoteknik özellikleri belirlenmeli ve yapılar buna uygun olarak tasarlanmalıdır. Mevcut yapıların depreme göstereceği reaksiyon da önemlidir. Bu sebeple yerel zemin koşullarının belirlenebileceği mikrobölgeleme çalışması yapılması gereklidir. Deprem yönetmeliklerinin uygulanması maliyet açısından yüksek olması sebebiyle zor olmaktadır. Bu nedenle zemin çalışmaları neticesi daha güvenli bölgelerde yerleşimin sağlanması akılcı olacaktır. Deprem yönetmelikleri ülke koşullarıyla uyumlu olmalı, ayrıntılı ve karmaşık maddeler içermemelidir. Deprem sigortasının yaygınlaştırılması hatta zorunlu hale getirilmesi gereklidir. Bölge planlama açısından endüstri tesislerinin fay hattı üzerinde yeralmaması, proje düzeyinden başlanarak üretim aşamalarının tümünde etkin bir denetim uygulanması alınabilecek önlemler arasındadır. Besim ERGUN AXA OYAK Genel Müdür Yardımcısı Axa Oyak Sigorta Genel Müdür Yardımcısı ve inşaat mühendisi olan Besim ERGUN, deprem yaşanan bölgelere sigorta şirketleri tarafından verilen teminat, bu teminatların sivil ve sınai rizikolar açısından dağılımı, deprem sonrasında ülkemizdeki sigorta bilincinin nasıl değişeceği ve yapı denetim sigortaları hakkında görüşlerini açıkladı. Depremden etkilenen bölgelere sigorta şirketleri tarafından toplam 16 katrilyonluk teminat verilmiş olduğunu ifade eden Axa Oyak Genel Müdür Yardımcısı, Yalova, Kocaeli, Sakarya gibi depremden en çok etkilenen yerlerdeki risk tutarının 2.2 katrilyon olduğunu söyledi. Marmara bölgesinin Türkiye'de sigorta yaptırma oranının en yüksek olduğu bölge olduğuna dikkat çeken ERGUN, bölgedeki sigortalıların sivil ve sınai risklere göre dağılımını da şöyle açıkladı: "Bölgede %5-10 arasında konut sigortası, %15-20 arasında küçük ve orta ölçekli işletmelerin sigortası olduğu düşünülürse, bu depremde sigorta teminatlarının sanayi tesisleri üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Teminatın sanayide yoğunlaşması nedeniyle hasar tespitinin uzun süreceğini düşünmekteyiz. Çünkü ilk aşamada insanlar yakınlarını arıyor, evleri ve aileleri ile ilgili çalışmalar nedeniyle işbaşı yapmayan insanlar var. Bilindiği gibi sanayi tesisleri ciddi bir bilgisayar altyapısına sahip. Tesislerdeki hasar, ancak yıkıntılar temizlenip, makineler, bilgisayarlar çalıştığı zaman ortaya çıkacak. Ayrıca yapılmakta olan inşaatlar var. İnşaatlarda oluşan risklerin ne ölçüde olduğunu söylemek zor. Hasarın ne kadarının yapısal ne kadarının yapısal olmayan hasarlar olduğunu söylemek için yerinde ölçümler yapılacak." "Sigorta şirketleri ile devleti içine alan bir model oluşturulmalı" diyen Besim ERGUN şöyle konuştu: "Dünyada deprem gibi afetlere karşı, sigorta şirketleri ile devleti içine alan modeller geliştiriliyor. Bu tür afetlerin diğer sigorta türlerinden farkı ortaya konursa neden böyle olduğu anlaşılır. Deprem gibi risklerin oluşma olasılığı çok düşük ama oluştuğu zaman vereceği hasarın yaygınlığı ve miktarı oldukça yüksektir. Bu nedenle sigorta şirketleri de kendilerini garanti altına almak yani kendi sigortalarını da yapmak durumundadırlar. Dünyada "sigortacıların sigortacıları" yani reasürans şirketleri son dönemde çok büyük hasarlar sebebiyle kapasite verme, koşulları belirleme ve fiyatlandırma konusunda sigorta şirketlerine karşı oldukça zorlayıcı olabiliyorlar. Bu nedenle devletin de bu işin içine girmesi kapasite eksikliğini giderebilir. Bu, devletle birlikte ortaklaşa yaratılacak bir fonun, ülke ekonomisinde kullanılmasına da imkan verebilir. Sigorta sektörünün ekonomi içindeki görevi de budur zaten. Eğer bu yapılabilmiş olsaydı, bugün devletimizin kaynak yaratabilmek için girdiği yoğun çaba biraz daha azaltılmış olacaktı. Oysa şu anda; yol, su, altyapı için çok yoğun bir kaynak arayışı var. Bunun dışında vatandaşların barınma ihtiyacını karşılamak için devlete çok ciddi iş düşüyor. Açıkçası sigorta şirketleri ile önceden oluşturulabilecek bir fonla bu görev önceden ortadan kaldırılabilir ya da hafifletilebilirdi. Okan BALCI İSVİÇRE SİGORTA Yön. Krl. Bşk. Türkiye yaşadığı büyük deprem şoku sonrasında sivil savunmadan müteahhitlere kadar pekçok konuyu tartışmaya başladı. Tarihinin en büyük hasarını yaşayan sigorta sektörü de gündemdekilerin başında geliyor. Sektörün en tecrübeli isimlerinden biri olan, daha önceki yıllarda Sigorta ve Reasürans şirketleri Birliği'nin çalışmaları içinde de yeralan, bu nedenle her aşamada sektörün geleceği için gerekli formüller üzerine kafa yormayı mesleğinin bir parçası olarak gören İsviçre Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Okan BALCI'nın görüşlerini aldık. BALCI, hem konut sigortaları ile ilgili hem de sektörün tartışmakta olduğu yapı denetimi için müteahhitin sorumluluğu sigortaları ile ilgili olarak beklentileri ve çözüm önerilerini anlattı. - Türkiye çok acı bir deprem tecrübesi geçirdi. Tarihin en büyük hasarına sebep olan bu deprem, sigorta sektörünü nasıl etkileyecek? Sigorta sektörü deprem sınavından yüzünün akıyla çıkacaktır. Hasar tespitinde kesin rakamları bulabilmek için zamana ihtiyaç var ama, şirketler genel olarak hasar tespit çalışmalarını, çoğunda depremden zarar gören yerlere kendileri giderek sigortalılarına ulaşmak suretiyle tamamlıyorlar. Belki biraz daha zamana ihtiyaç var ama, hasarlar konusunda bir sorun olmayacağını ve sektörün bu afet sonrası kamuoyu gözünde gireceği sınavdan başarıyla geçeceğini düşünüyorum. Milli servetin korunması ve orta sınıfın evsiz barksız hiçbir korumasız ortada kalmamasını teşvik edecek tedbirlerin alınmasını öneriyorum. "Deprem fonu" oluşturulmalı, sigorta zorunlu olmalı, bunun yanısıra bazı düzenlemeler de yapılmalı diyoruz. En önemlisi deprem fonu oluşturulmalı. Deprem fonu, zorunlu sigortadan gelecek paralarla finanse edilmeli ve hasar olduğu anda bugünkü mevzuata göre hasarın sigortalıya ödenemeyen kısmını karşılamalı. Böylece hasar olduğunda hem yardım olmaksızın herkes hakettiği parayı, hiç mağdur olmadan bütün zararını karşılayacak şekilde alır hem de böyle afetler devlet için ayrı bir yük oluşturmadan hızla karşılanır. Bugün deprem sigortalarında Türkiye'nin deprem kuşağında olması ve dünya reasürans piyasasının limit olarak kısıtlı olması sebebiyle uygulamaya konulmuş bulunan, tüm sigorta şirketlerinin aynı şekilde uygulamak zorunda olduğu bir tarife var. Bu sigorta bedelinin %20'sinin sigortalının üzerinde kalması dediğimiz koasürans ve sigorta bedelinin %5'inin hasar bedelinden düşülmesi anlamına gelen muafiyet adını verdiğimiz bir uygulama. Yani diyelim ki, sigorta edilmiş 10 milyar liralık bir bina sözkonusu. Buraya 1milyar hasar olduğunu kabul edelim. Hasar, sigorta bedeli 10 milyarın %80'i olan 8 milyarın %5'i yani 400 milyon lira bir muafiyete tabidir. Hasar rakamı 1 milyar olduğuna göre, %20 koasürans mantığıyla 200 milyon sigortalının iştirakidir, geriye kalır 800 milyon; bu 800 milyondan da 400 milyon düşüldükten sonra hasar bedeli olarak sigorta şirketinin bugünkü uygulama içinde sigortalıya ödeyebileceği meblağ 400 milyon liradır. Ben diyorum ki, bu orta sınıf için katlanılabilir bir şey olmaz. İşte sosyal devlet burada devreye girmeli. Bu koasürans miktarı ne olursa olsun bu muafiyet miktarı ne olursa olsun bir kanunla gerekli düzenlemeler yapılarak, deprem fonu dediğimiz fonun oluşturularak, sigortalının mağduriyeti önlenmeli. Bu deprem fonunun da kanun yoluyla rahatlıkla oluşturulabileceğini düşünüyorum. Bugün arzu edildiğinde milli müdafamız için ya da eğitim için vergilerin üzerine bir ekleme yapılmaktadır. Aynı şekilde deprem fonu da oluşturulabilir. Bu fon oluşturulduktan sonra da fonun başka işleri finanse etmek için kullanılmamasını sağlamak gerekli. Bu düzenlemeler sağlanırsa, geriye kalan kısmını sigorta sektörü reasürans anlaşmaları içinde halleder. Reasürans anlaşmaları konusunda da belki merkezi bu sigorta potansiyelini belirli bir sistem içinde oluşturarak, alınacak reasüransları daha ekonomik hale getirecek bir sistemin kurulmasını sektörümüz içinde tartışarak çözümleyebiliriz. Yılmaz ANAKOÇ EGS SİGORTA Gen.Müd.Yard. Yaşanan acı deprem tecrübesinden sonra Türkiye'nin her yanında deprem teminatı satın almak isteyenlerin sayısı arttı. Sigorta adayları, artçı depremlerin devam etiği bir ortamda, sigorta şirketlerinin bu teminatı satıp satmayacağı ve bir fiyat artışının sözkonusu olup olmayacağını merak ediyor. EGS Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Yılmaz ANAKOÇ, şirketlerindeki uygulama konusunda bilgi vererek, şunları söyledi: "İstanbul'da deprem teminatı veriyoruz. Deprem felaketinin olduğu Adapazarı, Gölcük, Yalova gibi yerlerde Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri'nin binaların depremden hasar görmediğine dair verdiği raporu istiyoruz. Bu rapora göre deprem teminatı veriyoruz. Bu iller dışında normal uygulamamızı sürdürmekteyiz. Deprem tarifesi Hazine Müsteşarlığı tarafından tespit edilip, uygulamaya konulduğu için primlerde şu an için herhangi bir artış sözkonusu değildir." Yılmaz ANAKOÇ, bugüne kadar tüm sektörde %5 olarak uygulanan deprem muafiyetinin de değişebileceğine dikkat çekerek şöyle konuştu: "Deprem muafiyeti mevcut poliçelerde bugüne kadar yaygın olarak %5 oranında uygulanıyor idi. Esasen %2 ile %10 arasında uygulanabilir. Yani %10 muafiyeti kabul eden sigortalı daha düşük prim ödeyebilir ancak %2 gibi bir muafiyeti tercih edenler daha yüksek prim ödemek durumunda kalır. Bu uygulama zaten vardı ama yaygın değildi. Bundan sonrası için bu seçeneğin daha fazla gözönünde bulundurulacağını düşünmekteyiz. Tabii ki böyle bir felaket yaşandıktan sonra, sigortalı adaylarının mağdur olmamak için %2 gibi düşük bir muafiyeti tercih etmeleri en doğal olanıdır." BOX NEW YORK DENİZLE KUCAKLAŞTI... GALATASARAY HOLDİNG bünyesinde yeralan ÇELİK TEKNE, 21 Eylül 1999 Salı günü, ÜRKMEZ GRUBU'na bağlı FURTRANS'a ait BOX NEW YORK isimli Kimyasal Tankeri denize indirdi. Proje, tasarım ve yapımı ÇELİK TEKNE'ye ait olan BOX NEW YORK Kimyasal Tankeri; 4 ay gibi kısa bir sürede tamamlanmış olup, 800 TEU'luk 7.000 grostonaj kapasiteye sahip. Her türlü gemi inşaatının üstesinden gelebilecek bir düzeyde ve globalleşen dünya pazarına açık olan ÇELİK TEKNE, dünyanın dört bir yanına gemi ihracatı yapmakta, Türk emeği ve alınterinin eseri olan bu gemiler ile, milli bayrağımızı Türk kara sularında olduğu kadar uluslararası sularda da gururla dalgalandırmaktadır. Dr. Aziz ÜSTÜNEL MEDNET Genel Müdürü MedNet Genel Müdürü Dr. Aziz ÜSTÜNEL, özel sigorta sektörünün ve sigorta şirketlerine profesyonel danışmanlık hizmeti veren MedNet'in, yapılması beklenen sağlık reformları içinde alabileceği rolü anlattı. Ülkemizde yaklaşık 10 yıldır, sağlık sisteminin güçlendirilmesi, hizmetlerin yaygınlaştırılması ve özellikle de sağlık hizmetlerinin hiçbir sağlık güvencesi olmayan milyonlara ulaştırılması yönünde bir çalışma yürütülmektedir. Bu reformlar, esas olarak kamu hastanelerinin özerk bir yapıya kavuşturulması, aile hekimliği sisteminin kurulması ve bir genel sağlık sigortası modelinin oluşturulması yönündedir. Sağlık hizmetlerinin tüm nüfusa sunulabilmesi için gerekli kaynağın ise vergiler ve primlerden sağlanması öngörülmektedir. Temel sorunlardan biri olan, yeterli kaynağın sağlanmasında bu doğru bir yaklaşımdır. Doğal olarak sadece vergilerden oluşturulan bir kaynak havuzu da benzer şekilde sosyal adaleti sağlayacaktır. Devlet, üzerinde çalışılan bu genel sağlık sigortası sisteminin, özel sağlık sigorta şirketleri tarafından yürütülmesini istemektedir. Ancak böyle bir sistemin işleyişinin özel sağlık sigortalarına devredilmek istenmesi ve tüm nüfusa yönelik bir sistemin özel sağlık sigortası gibi düşünülmesi hatalıdır. Tüm nüfusu içine alan bu tip bir sistem, özel sağlık sigortasından farklı bir sosyal güvenlik sistemidir. Böyle bir sistemde kişilerin bu güvenceyi almak veya almamak ya da bazı kişilere bu güvenceyi vermek veya vermemek gibi tasarruf hakkı yoktur. Benzer şekilde özel sağlık sigortasının aksine, kişilerin sağlık durumlarına göre bir risk değerlendirmesi ve fark primi hesaplaması da yapılmaz. Bunun yerine çapraz sübvansiyonlar ile yüksek gelir düzeyindekilerin düşük gelir düzeylileri ve sağlıklı bireylerin hasta bireyleri sübvanse etmesi sözkonusudur. Böyle bir model özel sigorta şirketlerinin ne kuruluş amaçlarına ne de işleyiş tarzlarına uygun değildir. Özel sigorta şirketlerinden bireylerin gelir düzeylerini bilmeden prim ödeme gücünü tespit etmelerini, bir yaptırım gücü olmadan prim tahsilatı yapmalarını ve sağlık harcamalarının bir sigorta mantığına değil, sağlanan belirli bir kaynağın etkili tahsisine dayanıyor olması nedeniyle bu sisteme sigorta teminatı vermelerini beklemek doğru olmayacaktır. Ancak tüm nüfusa hizmet sunacak böyle bir modelde özel sağlık kurumlarından hizmet alınması gereği açıktır. Bu da özel kurumlarla sözleşmeler yapılmasını gerektirir ki özel sigorta sektörünün işlemin işleyişine bu alanda katkı sağlaması mümkündür. Yani bu sistemdeki bütün sorumlulukların özel sektöre devri doğru olmasa da özel sektörün katkısının bulunacağı alanlar tabii ki mevcuttur. Bu ilişkide, kaynak sağlayıcı devlet, sağlık hizmeti veren özel veya kamu sağlık kuruluşları ve sözleşmeler yolu ile belirlenmiş hizmetleri satın alan bir üçüncü taraf olmalıdır. Bu üçüncü taraf, belirlenmiş öncelikler doğrultusunda mevcut kaynakların en etkili şekilde kullanılmasını sağlamakla görevli olacaktır. İdeal olarak bu kurumun özerk yapıda bir kamu kurumu olması gereklidir. Ancak özel sektör bu kurumun gerekli deneyimi kazanacağı geçiş sürecinde bu kuruluşa ve dolayısıyla projenin gerçekleşmesine katkı sağlayabilir. Bu anlamda özel sektöre baktığımızda, bir sağlık yönetim ve danışmanlık şirketi olan MedNet'in benzer şekilde sigorta sektörüne hizmet verdiğini görmekteyiz. MedNet, 20 sigorta şirketine hizmet vermekte ve sigorta poliçelerini üretme, prim analizlerini ve aktüeryal hesapları yapma, yurtiçinde ve yurtdışında anlaşmalı kurumlar ağı oluşturarak sigorta teminatlarından en verimli şekilde yararlanmayı sağlama, tazminatları kısa süre içersinde değerlendirerek ödenecek tutarların dağıtımını organize etme görevlerini 24 saat 365 gün kesintisiz olarak sürdürülmesini üstlenmektedir. Beş yıldan beri sektöre hizmet veren MedNet'in bugün ikibinin üzerinde anlaşmalı kuruluşu bulunmakta ve yılda üçyüzbin civarında tazminat talebini değerlendirmektdir. MedNet ülkemizde toplumun tüm kesimlerini sağlık güvencesine kavuşturacak olan sağlık reformlarının gerçekleştirilmesinde ve uygulanmasında kamuya destek olacak rolleri üstlenmeye hazırlıklı ve isteklidir. Akdeniz Sigorta Grup Müdürü Sedat GÜRSES, tüm sigorta şirketlerinin birlik halinde olmasının tam zamanı olduğunun altını çizdi. "Deprem felaketinin meydana getirdiği kayıpların telafisi mümkün değil. Ancak, bundan sonrakiler için önlem alınmalıdır" diyen Sedat GÜRSES, "Öncelikli olarak T. Sigorta ve Reasürans şirketleri Birliği'nin öncülüğünde tüm sigorta şirketleri genel müdürlerinin biraraya gelerek bir durum değerlendirmesi yapmaları gerekiyor" dedi ve ekledi: "Felaketin getirdiği zor günler, mağdur durumdaki insanlar için sigortacılar olarak bizlerin yapabilecekleri, sigortalılarımıza en kısa sürede hizmet verebilmek için alınacak ortak kararlar konusunda hep birlikte konuşmak gerekir." GÜRSES, sigorta şirketlerinin depremden önce içinde bulunduğu karmaşa ortamının ortadan kaldırılması gerektiğini vurgularken, sigorta şirketlerinin haklı talepleri konusunda devlete öneriler götürülmesinin ve bazı yaptırımların hayata geçirilmesi konusunda devletten yardım istemenin tam zamanı olduğunu ifade etti. GÜRSES "Devletin bundan böyle sigorta sektörüne gereken ilgiyi göstereceğine inanıyoruz" dedi. "Halkımız sigortanın ne kadar medeni bir maddi destek olduğunu ne yazık ki çok üzücü bir felaketle öğrendi" diyen GÜRSES, bundan böyle bilinçli sigortalıların sayısının artacağını ümit ettiklerini sözlerine ekledi. BOROVA İZMİT'E 1500 ÇADIRKENT KURDU Depremin olduğu ilk hafta içersinde harekete geçen BOROVA, İzmit'te 1500 kişilik çadırkent kurdu. Honda Tesisleri'nin 3. tevsiatını Japon Hazama firması ile birlikte yapan BOROVA, Japonlar'ın da katkısını sağlayarak, çadırkente duş ve tuvaletler ile donattı. BOROVA bu hizmetinden dolayı Başkanlık Toplu Konut İdaresi'nden teşekkür plaketi aldı. MEBAL TEKSTİL, (DIN EN ISO 14001) ÇEVRE SERTİFİKASINI ALDI Tekstil alanında kaliteli sanayileşme ile birlikte müşteri memnuniyetini kendine amaç edinmiş, "Toplam Kalite" felsefesini her aşamada uygulayan MEBAL TEKSTİL (ISO 9001) Uluslararası Kalite Standart Belgesi'nin yanısıra, (DIN EN ISO 14001) "Çevre Sertifikası"nı da aldı. Yılda 30 milyon metre Kumaş Terbiyesi, 12 milyon metre Dokuma, 6 bin ton İplik ve 750 bin parça %100 pamuk, viskon, floş viskon kumaştan imal edilen Konfeksiyon üretimini gerçekleştiren MEBAL TEKSTİL, ayrıca "Çevre Kirliliği"ne olan duyarlılığından dolayı günde 3.000 m3 kirlenmiş proses suyunu biyolojik olarak arıtıp, çevre ve doğanın korunmasına katkıda bulunurken, fabrikasının etrafını ağaçlandırarak "MEBAL ORMANI" ile de gelecek kuşaklara yatırım yapmaktadır. Sevhan GÖK IBS Sigorta Brokerlik Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Ülkemizde son yıllarda meydana gelen depremlerin acısı bitmeden bir yenisini yaşıyoruz. Depremin meydana getirdiği can kaybının telafisi ve unutulması mümkün değil. IBS Sigorta Brokerlik Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Sevhan GÖK, hiç olmazsa ekonomik kayıpları risk transferiyle devletin üzerinden almanın mümkün olduğunu belirtti. GÖK, riskin doğru tanımlanması ve sigorta yoluyla bu riskin, devletin ve dolayısıyla halkımızın üzerinde bırakacağı ekonomik yükün azaltılabileceğine dikkat çekti. Tasarı aşamasında bulunan mecburi yapı ve inşaat sigortalarında çok sıkı bir denetim sistemi kurulması gerektiğini vurulayan GÖK, "Sigorta şirketlerinin desteği ile oluşturulabilecek bağımsız ekspertiz grupları ile belediye ve mühendislik odalarının denetlemesiyle bunun gerçekleştirilebileceğine inanıyoruz" dedi. İnşaatını bulunduğu bölgenin standartlarına uygun yaptıran, gerekli önlemleri almış olan halkımızın bu denetimle can güvenliğini artırmış olacağını söyleyen GÖK, depremin yaratacağı ekonomik güçlüğün ise sigorta yoluyla teminat altına alınacağını ifade etti. Cem ÇOLAK IBS Sigorta Brokerlik Hizmetleri Pazarlama Müdürü Sektörde uzun süredir rekabetin getirdiği akıl almaz fiyatların deprem sonrasında daha gerçekçi çizgilere taşınması gerektiğini belirten IBS Brokerlik Hizmetleri Pazarlama Müdürü Cem ÇOLAK, "Sigortanın asıl amacının riski taşıyanın üzerinden almak olduğu düşünülerek gerçekçi fiyatlandırmaların yapılması gerekliliği kaçınılmazdır" dedi. şirket prensibi olarak güvenlik kriterinin riskin tanınmasıyla başladığını, bunu riskin tanıtılması ve teminatların seçiminin geldiğini ifade eden ÇOLAK, fiyatın sigorta poliçesi alınırken konuşulması gereken son konu olduğunu vurguladı. Rekabetin beraberinde kaliteyi getirdiği zaman faydalı olduğuna değinen ÇOLAK, "Ülkemizde yaşanan deprem felaketinin ardından sigorta şirketlerinin üstlendiği rolün önemi bir kez daha anlaşılmıştır.İki meselenin üzerinde önemle durulmalıdır: 1. Doğal felaketlere karşı alınacak fiziki tedbirlerin sağlanması ve kontrolü 2. Doğal felaketlerden doğacak kayıpların karşılanması." Son deprem felaketinin ne ilk ne de son olmayacağını ve sigorta sisteminin bu tür felaketlerin mali yükünü devletin sırtından alabilecek güçte olduğunu söyledi. Engin GÜVEN EMEK HAYAT SİGORTA Genel Müdürü Emek Hayat Sigorta Genel Müdürü Engin GÜVEN, deprem sonrasında yaşanan büyük acı ve karmaşa nedeniyle sigortası olanlardan ihbar alamadıklarını, sigortalılara ya da yakınlarına vefat listeleri yardımıyla ulaşmaya çalıştıklarını söyledi. Emek Hayat Sigorta olarak, yaşanan deprem felaketi sonrasında, bölgedeki sigortalılarımızın yakınlarına ulaşma gayreti içindeyiz. Elimizdeki datalardan, yöredeki sigortalılarımızı tespit edip, açıklanan vefat listeleriyle karşılaştırıyoruz. Tespit edebildiklerimize ulaşma gayreti içindeyiz. Yaşadığımız zorluk ise ne telefonların ne de diğer iletişim araçlarının çalışmaması. Tüm hasarlar ödenene kadar bir kriz merkezi mantığında, sigortalılarımızın sonuna kadar takipçisi olacağız. Bu aşamada, tarafımıza gerekli olan eksiksiz hazırlanmış güncel ve kişi hakkında detaylı bilgi veren vefat listeleridir. şu aşamada şirketimize gelen ihbar sayısı oldukça azdır. Bölgede yaşamakta olan 450 kişinin sigortası vardır ancak, depremle birlikte poliçelerin de kaybolmuş olduğu gözönüne alınırsa, sigortalılarımızın yakınlarına bizim ulaşmamız gerekiyor. Bu büyük acıda yapacağımız tazminat ödemeleri ile, geride kalanların acısını bir nebze olsun hafifletebilirsek, kendimizi sigortacı olarak görevimizi yapmış sayacağız. INSURANCE: "AFTER THE EARTHQUAKE" During the last 15 years, severe earthquakes occurred in the world and in various regions of our country. However, only after we suffered a very disastrous earthquake on the 17th of August did issues such as fault lines, foreshocks, aftershocks, ground type, construction techniques, columns, beams and earthquake insurance guarantee begin to be seriously discussed . Unfortunately, the public became interested in these matters after undergoing great emotional pain and sustaining significant material and economic damage. Have we now comprehended the function and importance of insuranceş Have we understood that if we have an earthquake guarantee, we can receive compensation for the damage, instead of receiving donations from foreign countries. Are we able to perceive this factş The answers to all these questions are being broadly discussed after the earthquake. We believe that beneficial results for the public shall be achieved by these discussions and the future of our country will be positively affected. The earthquake has occurred as a sudden but expected risk as regards our construction sector, which usually involves an incompetent project and implementation process. Consequently, the problems of our construction sector need to be solved within the framework of an adequate system. In my opinion, the organization intended to be established by the "Construction Control and Responsibility" draft bill, and the amendments planned to be made in the Reconstruction Law and Municipalities Law are very positive attempts. However, I think that this draft bill will be more effective if it allows the Construction Control Institutions to have autonomous organizations independent of insurance companies. Elegans'a mail |