DANIEL DUMOULIN BBL (Banque Bruxelles Lambert) Şube Müdürü Türk Kültürünü ve Tarihini Yaşatma Derneği Başkanı, Milliyetçilikte Ulaşılması Gereken Nokta: Türk Doğmak Değil, Türk Gibi Hissedebilmek O sadece bir Belçikalı değil... Batı kültürünün katı bir savunucusu hiç değil. Daniel DUMOULIN için Türk dostu, Atatürk aşığı demek yetmez. "İnsanoğlunu dostluktan yoksun bırakmak, güneşi dünyadan yoksun bırakmaya benzer" sözünün gerçek bir yansıması. Atatürk'ün dediği gibi "Türk'üm diyen herkes Türk'tür..." O da bir Türk. Türkiye hakkında bir makale sözkonusu olduğu vakit; bu vatana duyduğum temiz ve gerçek aşkın doğuşuna ve gelişimine dair cevabımı; her aşkta olduğu gibi kalbin derinliklerinde aramam gerekiyor. Hiçbir şey bu ülkeyi sevmem için yaratılmamış olsa da, sonuçta bu ülkeye aşık oldum. Türk topraklarına, İzmir havalimanında uçaktan indiğimde, ilk defa ayak bastım. Ailemin daha önce tatillerini birçok kez Türkiye'de geçirmiş olmaları ve her fırsatta övmeleri, doğal güzellikleri ve insanlarının konukseverliği eşimi ve beni bu ülkeye yönlendirdi. Hayatın bize, seyahat etmek için sunduğu zaman ve maddi imkanlar sayesinde, daha önce birçok ülke gezdim. Ayrıca ülkelerin tarihlerini öğrenmeye ve etüd etmeye de tutkunum. Gezmiş olduğum diğer ülkeler, her ne kadar enteresan olsalar bile, hiçbirisi beni bu kadar cezbetmemiş ve hiçbirinin cazibesi gönlümü hapsetmeye yetmemişti. Klasik gezi turuna, İzmir-Bursa-İstanbul hattında devam ederken, görmüş olduğumuz tarihi eserler, özellikle saraylar, camiler daha önce görmüş olduklarımız gibiydi, bazen de daha görkemliydi. Görmüş olduğumuz yerler çok çekici olmalarına rağmen, gezi sırasında çok özel izlenimlerim olmadı. Üç gün sonra trenle başkent Ankara'ya ulaştığımızda, kaldırımlarda yürüyen sabırsız insanlar, minarelerden gökyüzüne yükselen ezan sesleri, upuzun bulvarlar üzerinde bulunan bürokratik ofisler ile peyzaj birden değişti. İstanbul'daki tepelerden boğaza inen yeşil alanın yerini, dağlarla çevrilmiş bozkıra bırakan ve bambaşka bir tarihi dönemi yansıtan hava, kendini hissettiriyordu. Ertuğrul'un dediği gibi: "Ailenizi buraya kurunuz!.." Eğitim kaynakları ile parlak bir dünyadan geldiğimi ve bu parlaklığın yıldızları bile utandırdığını düşünüyordum. Birdenbire kendimi, sabit bir gökyüzünün altında yeni bir ilde buldum. Geçmişin durağanlığı karşısında, sınırsız bir sonsuzlukta ne kadar küçük kaldığımı gördüm. Hayatımda bu kadar kısa zaman diliminde böylesine büyük bir değişikliği hissetmemiştim. Bence, dünya Ankara'dan başlıyor ve New York, Londra, Paris, bu şehrin yanında sadece hayal olarak kalıyor. Romalılar'ın Hermes'e atfettikleri sınır sütunları, meydanlardaki Sezar'ın profilinden sonra, heryerde büstlerini gördüğüm ve adını işittiğim Atatürk'ün anıt mezarının önündeyim ve Aslanlı Yol'da ilerliyorum. Latin kültürüne sahip olmam dolayısıyla buradaki yapının ne Yunan ne de Roma stilini yansıtmaması beni şaşırtmıştı. Elbetteki bu, Hitit stiliydi. Anıtkabir'in meydanına gelince, şimdiye kadar böylesine görkemli ve sade bir anıt mezar görmediğimi düşündüm. Emin ONAT ve Orhan ARDA isimli mimarların dehasını burada takdir etmemek mümkün değil. Anıtkabir bir milletin ruhunun doğduğu, dinlendiği ve ölümsüzleştiği yer... Burada bir insandan ziyade, bir milletin ruhu yatıyor. Mehmet Akif'in dediği gibi: "Ben hür doğdum hür yaşarım, hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım..." Anıtkabir'de kalbimin daima bu ülke için atacağının farkına vardım. Bu günden itibaren aklım hep Anıtkabir'de gördüklerim ve hissettiklerimle meşgul oldu ve Hitit Müzesi'nde gezimiz son buldu. Ülkeyi ikinci ziyaretimde edindiğim izlenimim ise; ülkenin büyüklüğü olmuştu. Büyüklüğüne rağmen, ülke tek milli bütünlüğe sahipti. Her köşesinde Atatürk'ün imajı ve Türk bayrağını görmek mümkündü. ABD'de de bayrak heryerde vardır fakat, bir milletin duygularını böylesine yansıtan açıklığa sahip değildir. Türkiye'de bu duygular, Ulu Önder'lerinin imajı ile güçlenmektedir. Hürriyetine kavuşmak için verdiği Kurtuluş Savaşı mücadelesine ve anıtlara bakılınca, milletin ne kadar zor günler yaşadığı ve acılar çektiğini görmemek mümkün değil. Küçük bir kasabadan geçerken, bu çalışkan insanlar her ne kadar zenginlik sahibi olmasalar da, Türk olmanın verdiği zenginlik ve gurur onlara yetiyor dedim. Klasik gezi turumuzun Kuşadası'nda son bulmasına ve Belçika'ya dönmeme rağmen aklım Türkiye'de kalmıştı. Diğer ülkelere seyahatlerim, bende pek bir etki bırakmadığı için, nihayet tekrar Türkiye'ye... Tarihi güzellikleri ve antik şehirleri gezmek amacıyla Side'ye...Bir yıl sonra Truva ve Bergama için Ayvalık... Ayvalık turistler tarafından işgal edilmemiş, tipik, otantik ve sevimli bir kasaba olmasından dolayı, aynı sene ikinci kez buradayız. Dostluk, insanoğlunun ihtiyaç duyduğu vazgeçilmez bir duygudur. Çiçero "(I'Hélo¨ıse)da derki; "İnsanoğlunu dostluktan yoksun bırakmak, güneşi dünyadan yoksun bırakmaya benzer." Türkiye' de bulmuş olduğum dostluğun kalitesi, karşılıklı saygı ve farklılıkların kabulü, gerçekten sık rastlanılmayan türden... Dostlara evlerinin kapıları hep açık ve onları aileden sayıyorlar... Hemen bir arazi alıp ev yaptırma fikri aklımdan geçmeye başladı. Türkiye ve kurucusu Atatürk hakkında bilgi edinmeye başladım. Mustafa Kemal'in Türkiye Cumhuriyeti ve temel değerlerinin (Cumhuriyetçilik, Devletçilik, Halkçılık, Düşünce Özgürlüğü, Çağdaşlaşma) yarattığı çekicilik karşısında etkilenmemek ve bunları savunmamak mümkün değildi. Doktrinel bir yapısı olmayan bu insancıl felsefesinin savunucusu oldum. "İnsanları yönlendiren güç, idealden başka bir şey değildir" (İş Bankası, Ankara 1959). 1998'de Dolmabahçe Sarayı'ndaydım. Rehber, grubu Türkçe ve İngilizce olmak üzere ikiye ayırırken, beni de mavi gözlerime ve sarı saçlarıma rağmen Türkçe konuşanlar grubuna ayırdı. Daha sonra karakteristiklerimin tipik Türk olmadığını farketmiş olacak ki, Türkçe bilip bilmediğimi sorduğunda: "Ben Türk'üm!.." dedim. Atatürk'ün yaşadığı bölüme gelince, eşyaların ve mekanın sadeliği ve normal boyutlarda oluşu, zihnimde canlandırdığım Atatürk imajı ile uyuşuyordu. Ziyarete gelen gençlerin, yatağının önünden geçerken duydukları derin saygıyı hissetmemek mümkün değildi. Zaten Atatürk de, gençliğe verdiği önemi ifade ediyordu: "Ey Türk gençliği, ilk görevin, bağımsızlığını ve Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve müdafaa etmektir... Türk Gençliği, Türkiye'nin geleceğidir! Türkiye Cumhuriyeti'ni ve bağımsızlığını her ne konuda olursa olsun savunmak görevindir. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur." (Atatürk, Nutuk 20.10.1927) Karşımda gençler duruyordu. Onları görünce, Türkiye'nin neden gençlere emanet edilmiş olduğunu ve onların da bu bilinçte olduklarını görmemek mümkün değildi. Belçika, genelde Batı'dan bakınca Türkiye'ye uzak bir ülke. Türkiye'yi eleştirenler de, bu ülkeyi pek tanımıyorlar. Temel ahlaki değerler, aile, mutluluk, çalışma özgürlüğü ve zenginlik, inanç hürriyeti, ateistlik, hoşgörü vb... değerler, Batı ülkelerine kıyasla Türkiye'de fazlası ile mevcut. İnsan hakları konusunda yapılan eleştirileri duyunca, şu cevabı veriyorum: "UNESCO 1981 yılını Atatürk'e vakfederken, temel insan haklarına bağlılığını da beyan etmişti." Türkiye'de ceza mevcut olsa bile uygulanmıyor oysa burada unutmamak gerekiyor ki, ABD'de ölüm cezası mevcut ve uygulanıyor. Ne ilginçtir ki, bu hususta ABD'yi eleştiren hiç kimse yok!.. Aksine herkes dostluğunu kazanmanın derdinde!.. Avrupa Birliği'ne gelince, Türkiye'nin tam üye olmasına engel olanlar, Türkiye'den ve tarihinden bihaberler... Türkiye, Avrupa'nın orijinini oluşturmaktadır. Değişik uygarlıkların yaşadığı bu ülke, batı düşünce sistemine ve felsefesine de beşiklik etmiş olmasına rağmen, Avrupalılar bundan hiç bahsetmezler ve görmemezlikten gelirler. Türkiye'nin ekonomik alanda çaba göstermesinden bahsediliyor; genç nüfusu, genç şirketleri ve dinamik ekonomisi ve büyük cesareti ile dünyaya kendini kanıtlamış durumda. II. Dünya Savaşı'ndan sonra NATO, (jeo-stratejik konumu nedeniyle) ve Avrupa ülkeleri ile birlikte hareket etmiş olmaları, bu ilişkinin kanıtıdır. Bugün, Batı Avrupa ülkelerinin haksız bir şekilde ileri sürdükleri sebeplerle, Türkiye'yi AB'nin dışında tutma çabaları nankörlüktür!.. TSK'ya gelince, ordu Türkiye'de Cumhuriyet'in ve prensiplerinin garantisidir. Çalkantılı dönemlerde, ülkeyi koruyup, siyasi yönetimi yeniden Türk halkına bırakan bir kurumdur.TSK, bölgedeki en güçlü ve etkili ordu olmakla birlikte, Ulu Önder'lerinin prensiplerini izlemektedir: "Bu dünyada adalet varolmalı ve kuvvetten de üstün olmalıdır. Adalet, sadece milletin menfaati icabı ve buna duyulacak güven ölçüsünde ve bunu güvence altına almaya muvafakat etmek vecibesiyle feda edilebilir." "Türk Milleti kendisini, insanlığın onurlu ve gururlu bir ferdi olarak addeder. Türkler herkes ile dosttur; düşmanlıkları gururları ve ulusal menfaatleri tecavüze uğradığı zaman sözkonusu olabilir." "YURTTA SULH, CİHANDA SULH" Mustafa Kemal ATATÜRK. Türkiye üzerine toplamaya başladığım eski kartpostallar, gazete kupürleri, tarih kitapları ve belgeler, v.b.... Önemli bir koleksiyon oluşturdu. Bunların içersinde yayınlanmamış olanlar da var. Böyle bir koleksiyon, sadece bir kişinin egoist duygularını tatmine değil, herkese açık olmalıydı. ATATÜRK: "Bir ferd, sadece kendisi için değil, kendisinden sonra gelecek nesiller için de çalışmalıdır". "Her nesil Türk, kendinden öncekinden daha yaratıcı ve haysiyetli olduğunu göstermelidir." (E.Z. Karal, 1984, "Kemalizmin Prensipleri"). Bu prensip ışığında, arkadaşlarım Hüseyin DEVELİ, Mustafa şEKER ve Ali KAMAN ile birlikte kurduğumuz "Türk Kültürünü ve Tarihini Yaşatma Derneği"nin prensipleri şöyledir; - Türk milletinin duygularını yansıtan her tür fotoğraf ve imajı artırmak ve korumak, - Türkiye'nin sahip olduğu, tarihsel zenginlik hazinesini sergilemek, - Her 19 Mayıs'ta yardıma ihtiyacı olan ve tarihini öğrenmek isteyen öğrencilere destek olmak. Son olarak hayattaki en büyük arzum; "Türk olmayı hak'etmektir..." Daha büyük ve herzaman büyük bir Türkiye! Daha kuvvetli ve herzaman kuvvetli bir Türkiye! Daha güzel ve herzaman güzel bir Türkiye! DANIEL DUMOULIN: "THE ULTIMATE POINT IN NATIONALISM: NOT TO BE BORN A TURK, TO FEEL AS A TURK" Whenever I intend to write an article about Turkey. I feel the pure and true love I have for this country within the depths of my soul. None of the many countries I have visited has attracted me as much as Turkey, which I actually fell in love with. My wife and I visited İzmir, Bursa and İstanbul during our trip; the historical monuments, palaces and mosques were impressing. But when we came to Ankara, I sensed the signs of a totally different historical period. For me, the world seemed to start in Ankara, with its rushing people, bureaucratic offices and calls for prayers reflecting from mosques. The Mausoleum of Atatürk impressed me further; it is where the soul of a nation becomes immortal. Those who try to obstruct the membership of Turkey to the EU are totally unaware of Turkey's history and the fact that Turkey is the origin of Europe. Various civilizations have lived on this land and today the country's economic potential power cannot be disregarded. Moreover, Turkey has extremely positive relations with everyone. As their great leader Atatürk said, "PEACE IN THE COUNTRY, PEACE IN THE WORLD" is the accepted concept. The principles of our Association can be summarized as follows: - to develop and preserve all kinds of images and photographs which reflect the feelings of the Turkish nation, - to exhibit the historical treasures which Turkey possesses, - to help Turkish students who need support and who wish to learn their own history. What I desire above all, is to "acquire the right to be Turkish". Elegans'a mail |