Elegans Logo

TANSU ÇİLLER - DYP Genel Başkanı ve TC Eski Başbakanı
SİYASİ LİBERALİZM OLMADAN İKTİSADİ LİBERALİZM OLMAZ



DYP Genel Koordinatörü Tansu ÇİLLER ile Türkiye' nin uzun süredir içinde bulunduğu siyasi istikrarsızlık içinde globalleşmenin yavaşlaması ve bu süreç içinde liberalizmin siyasi/iktisadi boyutlarının yeterince tartışılamadığı, ekonomik krizlerin nedeninin yeterince anlaşılamadığı üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

Biliyoruz ki hepimizin istediği ve aradığı devam eden bir istikrardır. Yani sürdürülebilir bir büyüme ve onun içinde sürdürülebilir bir istikrar. Türkiye bunu uzun bir zaman yakalayamadı ve şu aşamada da inişli çıkışlı gidişimizin ama, hep yukarı gidişimizin yine iniş noktasındayız. Ben bu iniş noktasından nasıl bir daha yukarı çıkarız meselesine daha sonra değineceğim. Ama devamlı bu inen çıkan ve hiç bir şekilde bu istikrar arayışına cevap vermeyen sistemin özüne inerek aynı zamanda ciddi uzun vadeli bir çözümün ne olacağı konusunda da bazı fikirleri sizlerle paylaşmayı gerekli görüyorum. Böyle bir durumda bir tez ortaya çıkartmak istiyorum. Bu aslında tümüyle iktisadi bir tez olarak gözükmeyecek şu aşamada ; ama bu bir tezdir bu bir hipotezdir, bu bir iddiadır ve çözümün de bu olduğunu söyleyerek başlayacağım.

Söyleyeceğim şey çok açık: Türkiye'nin dünya ile bütünleşmesi sürecinde liberalizm aralığında çok büyük bir genişlemeye ihtiyacı vardır. Liberalizm dediğimiz sorunun, siyasi ve iktisadi boyutu vardır. Türkiye'de iktisadi liberalizm alanında uzun zaman süren bir mücadeleden sonra piyasa ekonomisinde dışa açılma gündeme geldi ancak, bunun da geçici olduğunu, zaman zaman içe kapanma eğilimlerinin gündeme geldiğini şimdiki gibi görüyoruz. Söyleyeceğim şey aslında, iktisadi liberalizmin siyasi liberalizm olmadan sürdürülemeyeceği, bu ikisinin de birarada bulunmadığı bir ortamda demokrasinin de sürdürülebilir olmadığı görüşümdür. 21. yüzyıl demokrasisinin en önemli meselesi bu iki kavramın birarada olması gereğinin artık ortaya çıkmasıdır .Bununla neyi söylüyoruz? Bu cesur bir sualdir. Ama, Türkiye'de gerçek anlamda bir demokrasi hiç oldu mu? Gerçek anlamda sizin sandık başına giderek seçtikleriniz, Türkiye'nin gerçek anlamda çözümlerini, --Türkiye'nin barajlarını, çeşmelerini yapmanın ötesinde- Türkiye'nin kritik olduğu dönemlerde marjinal olmaktan çıkıp siyasi karalar verebilir mi? Bizim tezimiz şudur ki, Türkiye'de hiçbir zaman tam demokrasi olmamıştır. Dolayısıyla siyasi liderlik olmamıştır ve bu siyasi liderlerin tamamlayıcısı mahiyetinde olma durumunda olan iktisadi idare de bununla birlikte gelmemiştir.

Türkiye'de gerçek anlamda bir siyasi liberalizm olmadığı dönemlerde dünya farketmiştir ki iktisadi liberalizm sürdürülemiyor. Dünyaya baktığınız zaman Asya'daki krizin nedeni siyasi bir liberalizmin olmayışıdır; tam demokrasinin olmayışıdır. Dolayısıyla ahbap çavuş ekonomilerinin bir zaman sonra, sürdürülebilir iktisadi liberalizmi beraberinde taşıyamadığıdır. Nedir bu? Açıkça baktığınız zaman Endonezya, Tayvan, Kore gibi ülkelerin aslında piyasa mekanizmasına geçtiği, hatta dışa açıldığı zamanda, -hatta Tayvan'nın 39 milyar dolarlık bir rezerve ulaştığı- birden bire çöküşünün nedeni gerçek bir demokrasi olmadığı bir dönemde, şeffaf bir demokrasinin olmadığı ve böyle bir ortamda adeta yarı demokrat bu ülkelerde birtakım karizmaların devam ettiği, bankaların egemen olarak daha çok hissedarlarına kredi açtığı ve yeterince şeffaflık olmadığı ve siyasi liberalizmin de olmadığı bir demokratikleşme sürecinin de tamamlanmadığı meselesidir.

Demek ki siyasi liberalizm yok ise, bununla birlikte iktisadi liberalizmin olduğu veya piyasa ekonomisinin olduğunu zannettiğimiz dönemlerde bir tür korumacılık piyasa ekonomisinin işlerliğini adeta yok ediyor. Nedir bu gizli korumacılık dediğimiz şey? Kurulan hükümetlerin şeffaf, gerçek demokratik kuralları uygulamayan, kanunların içeriğinin liberal olmadığı bir ortamda çeşitli kayırmacılıkları ortaya koyabilmeleri; dolayısıyla tekelleşme ve kartelleşme gibi 21. yüzyıl dünyasının artık reddettiği olguları kendi içlerinde barındırabilmeleri, bunlara güç ve ödün vermeleridir. Ne oluyor o zaman ? Bankalar birkaç kişinin elinde yoğunlaşıyor ve hissedarlarına büyük ölçüde kredilerini dağıtıyorlar. Bakın en son çıkan bir yazıda açık bir biçimde söylenen nedir? Uluslararası Bankacılık Yönetim Biriminin bir çalışmasında dünya krizine sebep olan Asya krizinin nedenlerini nasıl açıklıyorlar? Birincisi ahbap çavuş ilişkilerinin tam demokrat olmayan bu ülkelerde gizli korumacılıkla birarada geliştiği, daha sonra da bu tür eğilimlerin içine kapanmaya yolaçan birtakım eylemleri ortaya çıkardığıdır. Bunun ötesinde açık bir biçimde bankaların direk veya indirek biçimde kendine ve kendi hissedarlarına çok büyük ölçüde kredi vermeleridir. Yerel para birimlerinden çok büyük ölçüde uzaklaşılmakta. Büyük ölçüde de borçlanıp yani sıcak para çekerek uzun vadeyle bunların kredilerinin yatırımlara çevrilmesi için kısa vadeli alım ve uzun vadeli verme ve sıcak para çekme politikası içersinde yükselen faizlerin kısa vadeye ve belirsizliğe bu ülkelerin sokmuş olmasıdır. Bunların en önemli meselelerinden bir tanesi yine bu ahbap çavuş ilişkilerinin, bankaların iflaslarına ve tasfiyelerine imkan vermemesi gerçekte çökmesi gereken ve devlet sübvansiyonu ile ayakta duran birtakım firmaların korunarak sanki rekabet gücü dünyada varmış gibi, devlet desteği ile ayakta durması yani, özel sektörün de bir tür kitleşmesi özel sektörün kitlerinin devlet eliyle veya bu firmaların tekelci gücüyle ya da başka odaklara bütünleşmiş gücüyle devlete baskı yaparak onlardan aldıkları sübvansiyonla sanki kuvvetliymiş gibi dünya piyasalarına çıkmaları ancak, bu arada ciddi ölçüde kendi imkanlarıyla rekabet değil, devletin desteğini arkalarına alarak haksız bir rekabeti gündeme getirmeleridir. Asya'daki krizin ana nedenleri birçok akademik çevrelerce tam demokrasilerden uzak ahbap çavuş demokrasileri olarak nitelendirilmektedir. Demek ki karşımızda olan mesele sürdürülebilir bir istikrarsa, karşımızdaki mesele global dünyayla bütünleşen ve onların içinde büyüyen haklı rekabet çerçevesinde büyüyen bir Türkiye ise, o zaman sürdürülebilir bir istikrar mümkündür. Dolayısıyla meselenin siyasi boyutu ile iktisadi boyutunu birbirinden ayırmak mümkün değildir. Meselenin iktisadi boyutuna bakarak işte liberal bir Türkiye işte liberal bir ekonomi, işte size piyasa ekonomisi, işte özel sektörün egemen olduğu bir ekonomi! Dolayısıyla 'ihracat da yapıyoruz, ihracata açık bir ekonomi bütün bunları aştı liberal bir ekonomi var' demek mümkün değildir. Liberal bir ekonominin tamamlayıcısı gerçek demokrasi, şeffaf demokrasi, gizli korumasının yaşayamadığı bir ortamda devlet eliyle özel sektör kitlerini, tekellerini, kartellerini yaşatmadığı bir ortam.Burada zaten özel sektörün büyük ölçüde devleti küçültme aşamasına girmiş olması özelleştirmeyi geride bırakması bir ön şart. Ancak Türkiye daha özelleştirmesini de yapamadığı bir ortamda, yine devlet eliyle büyümüş bu özel sektörcü devlet bu defa özelleştirmeden de pay almak için devlete yaptıkları bu baskıyla bu kısır döngüyü giderek daha fazla büyüyen avuç içi kadar birtakım özel sektör kitlerinin desteklendiği ama, gerçek rekabet karşısında ayakta kolay kolay duramayacak birtakım sınırlı devlerin yaratıldığı bir gerçektir.

Dünyada büyükler vardır ve bu büyükler giderek daha büyük olabilmektedir. Türkiye'de de bu böyle, büyüklere karşı olabilmek mümkün değildir. Küçüklere karşı olmak da mümkün değildir. Dünyada globalizm dediğimiz şey global talebe uygun resim yapan bir resim modelidir. Büyükler giderek daha fazla bir teknoloji içeren konsorsiyumlar kuran, yabancı sermayeyi getiren ama, devletten bir şey beklemeden kendi ayakları üstünde duran haklı rekabet bazında ayakta durup gelişen bir sektör olmalıdır. Türkiye'nin bu anlamda büyük sanayie ihtiyacı vardır. Ancak tekrar ediyorum, devletin yardımıyla ve baskıyla büyüyen haksız rekabet çerçevesinde adeta kitleştirilmiş özel sektör devleri olunamaz. Bunun ikisi arasındaki fark, gerçek demokrasinin işleyip işlemediğini, gerçek siyasi liderlerin olup olmadığı doğrultusunda odaklanır. Demek ki ortaya çıkardığımız şey siyasi liberalizm olmadan iktisadi liberalizmin olmayacağıdır.

TANSU ÇİLLER: "ECONOMIC LIBERALISM AND POLITICAL LIBERALISM GO TOGETHER"
A solution for stability was sought after during the get together between Tansu ÇİLLER and the members of the TÜGİAD. "We all know that we are all looking for continuous growth and stability as its end result. In order to achieve growth, Turkey has to unite with the rest of the world in liberalism. I maintain that economic liberalism cannot survive without political liberalism. What is more, democracy is not possible in an environment where these are absent. Therefore, there has never been democracy as such in Turkey. Consequently, political leadership has never existed and the management of the economy dependent on this type of leadership has never arrived either. In other words, because of the lack of political liberalism, during the times when we thought we had economic liberalism, a kind of protectionism existed, which hampered the functioning of the market economy. Under such circumstances, banks are controlled by a handful of people, Another problem resulting from protectionism is that these banks are never allowed to go bankrupt and some firms that should go out of business end up being supported by the state instead. These firms give the false impression that they are competitive in the international market, whereas since they are backed up by the state, they practice unfair competition. In order to put an end to this type of monopoly, the implementation of privatization is of utmost importance. Large companies should form a sector whereby more and more technology is used, more and more foreign capital is brought into the country and greater growth is achieved in fair competition and without expecting any benefits from the state. Therefore, the functioning of true democracy depends on the existence of true potical leaders. And the survival of economic liberalism depends on the political one"


MEDYATEXT
Elegans'a mail