Karen FOGG / Avrupa Birliği Türkiye Daimi Temsilcili¤inde Görevli Büyükelçi Ağustos 1998 tarihinden beri Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği'nde Büyükelçi olarak görev yapan Karen FOGG'un Arı Grubu'nda yaptığı konuşmada, Avrupa Birliği'nin genişleme süreci ve Türkiye-AB ilişkileri konularında bilgi alındı. Altı ülkenin arasında başlayan Avrupa Birliği süreci tüm bu dönem boyunca birçok değişikliklere uğramıştır. Avrupa Komisyonu'na katıldıktan sonra bu değişiklikleri daha net bir şekilde gözlemlediğini belirten Karen FOGG, bu doğrultuda Avrupa Komisyonu'nun vizyonu ve ön plana çıkarılan konularda değişiklikler olduğunu belirtti. "AB üyesi ülkeler birbirine eşit şartlarda ve uyumları sorgulanmayan küçük bir grup olmaktan çıkıp çeşitli yapılarda ve çok sayıda ülkenin oluşturduğu bir birlik olmasından sonra Avrupa Komisyonu'nun bakış açısında bazı değişikliklerin yapılması şart olmuştur. Özellikle Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin yapısında büyük farklılıklar ortaya çıkmıştır. Başlangıçta ekonomik liberalleşme, bölgesel politikalar, çevre gibi konularda odaklanan AB, son yıllarda meydana gelen gelişmeler çerçevesinde politik konulara da ağırlık vermeye başladı. Her genişleme süreci farklı bir şekilde meydana gelmiştir. 1973'te üye sayısı 6'dan 9'a çıktı; 1995'te ise son genişleme sürecine tabi olarak Birlik'in toplam üye sayısı 15 ülke oldu. Genişleme süreci diğer süreçlerden farklılıklar göstermektedir. Toplam 13 yeni başvuru vardır. Bu ülkeler grubunda büyük gelir farklılıkları olup mevcut üye ülkelerin ortalama gelir seviyesinin altındadır. Genişleme sürecinde karşılaşılan problemlerden en önemlisi gelir farklılığıdır. Üye ülkeler üzerindeki maddi yük çok belirgin. Eski Sovyetler Birliği ülkeleri birçok yeni politikayı kendi sistemlerine adapte etmek zorundadır. Genişleme felsefesi de değişmiştir. şu ana kadar mevcut üyeler daha çok kendilerine odaklanırken Yalta Konferansı ile Avrupa'nın dışında kalan Doğu Avrupa ülkelerine doğru bir siyasi yükümlülük hissetmekte. Bu süreç daha çok jeostratejik bir özellik taşımakta. Avrupa Birliği, aday ülkelerin ekonomik ve siyasi kriterlere dayalı reformlar gerçekleştirmesini istemekte, 1993'te Kopenhag'da yapılan toplantıda bazı kriterler tespit edilmiştir. Bunlara göre demokrasi, hukuğun üstünlüğü, insan hakları, azınlıkların korunması gibi konular ön plana çıkacak, ekonomik açıdan ise aday ülkeler işleyen bir pazar ekonomisine sahip olacak, Birlik'in içersindeki rekabet baskıları ve pazar güçleri ile başa çıkabilecek ve genel anlamda siyasi, ekonomik ve parasal birliğin hedeflerine ulaşma dahil, üyeliğin getirdiği yükümlülükleri yerine getirmek zorunda olacaktır. Bu genişleme süreci uzun bir süre içersinde tamamlanacaktır ancak, AB bu sürece katılan ülkelerin gereken şartları yerine getirmeleri için yardım etmektedir. Ülkeler açısından da şartları yerine getirmek için en fazla çaba gösterenler, AB'ye önce katılabilecektir. Eskiden iki grup olarak göz-önünde bulundurulan aday ülkeler, tek bir grup olarak değerlendirmeye alınmaktadır. Türkiye ve AB ilişkilerine göz atarsak adaylığa giden yol boyunca atılan somut adımlardan biri olan Gümrük Birliği başarılı olarak gerçekleştirilmiştir. Ticaret anlaşmalarında özellikle son 6 ayda elde edilen rakamlar bunu kanıtlamaktadır. Avrupa ve Türkiye arasında gerçekleştirilen ticaretin sadece düşük bir oranı tüketim mallarına dayanırken, geri kalan kısım yatırım malları ve ara mallardan oluşmaktadır. Bu tablo Türkiye'nin ekonomisini geliştirdiğini ve tek pazardaki rekabeti göğüslemeye hazır olduğunu göstermektedir." FOGG Avrupa Parlamentosu'nun yetki alanları hakkında bilgi verirken, bir istişare birimi olan Parlamento'nun yasama gücü, icrayı denetleme gücünden bahsetmiş ve özellikle bütçe yapma özelliğinin altını çizmiştir. Her ne kadar Parlamento'nun karar verme yetkisi olmasa da bütçe yaparken siyasi öncelikleri gözönünde bulundurmasına dikkat çekmiştir. Ancak Karen FOGG Avrupa Parlamentosu içinde Hıristiyan Demokrat, Sosyal Demokrat, Liberal gruplar gibi çok farklı görüşte grupların olduğunu da dile getirmiş ve bu grupların kendi aralarında bile ortak bir fikirde buluşmakta zorluk çektiğini bellirtmiştir. "Avrupa Komisyonu, AB'nin icra organı, 13 aday ülke ile ilgili düzenli olarak rapor yazmakta ve gelişmeler hakkında yorumlarını belirtmektedir. Bu bağlamda Türk otoritelerine de reformları daha hızlı uygulamaları, üyelik kriterlerinin tüm yönlerinde ilerleme kaydetmeleri konularında mesajlar gönderilmiştir. Helsinki zirvesinde Türkiye'ye adaylık statüsü verilebilir ancak, bunun ardından bir seri kararların alınması gerekecek ve Avrupalılaşma yolunda çerçevenin genişletilmesi için özel sektöre, vakıflara, derneklere, özellikle üniversitelere ve öğrencilere büyük bir rol düşecektir. Gençlik konusunda Socrates, Leonardo ve Youth for Europe başlığı altında çeşitli programlar yürütülmektedir. Türk hükümeti katılım konusunda kısa ve orta vadeli bir program çizmiştir. Dışişleri Bakanlığı nezdinde ikili siyasi diyalog yürümektedir. Adaylık statüsünün tanınması durumunda bu diyalog çok yönlü olacaktır. Son dönemlerdeki olumlu gelişmelerde Türkiye ve Yunanistan arasındaki daha sıcak diyalog da rol oynamaktadır. Ayrıca, Başbakanın, AB Başkanına yazdığı ve yeni hükümetin Kopenhag kriterlerine önem vereceğinin belirtildiği mektup da olumlu gelişmelerden biridir. Türkiye'ye adaylık statüsü verilmesi konusunda tavsiye kararının altında Bosna ve Kosova'da AB içinde istikrar sağlama ve güvenliğin önemi kavranmış ve jeopolitik özellikler öncelik kazanmıştır. Bu bağlamda Türkiye'nin Birlik'e kazandırılması büyük önem taşımaktadır. Türkiye'nin adaylık statüsünün onaylanması durumunda ülkedeki sivil toplum örgütlerine de büyük bir rol düşmektedir. "Örnek olarak Arı Hareketi'ni gösteren Karen FOGG, Sivil toplum örgütlerinin AB'nin ilgili birimleri ile işbirliğine giderek yerel bazda faaliyetler düzenlemesini ve özellikle STÖ'lerin aktif olmadığı bölgelere önem verilmesini önermiştir." Ayrıca AB konusunda halkın bilgilenmesini sağlayacak merkezlerin kurulmasına destek olunmalı, bu noktalarda Avrupa Birliği ile entegrasyon konusunda bilgi ve tartışma platformu sağlanmalıdır." * Halen Türkiye'de ‹ktisadi Kalkınma Vakfı, Marmara Üniversitesi ve Ticaret Odası; Avrupa Birliği hakkında geniş dokümantasyona sahiptir. * Bu konuşma 2 Aralık 1999'da, Helsinki Zirvesi öncesinde yapılmıştır. KAREN FOGG: " THE RIFFERENCE BETWEEN INCOME LEVELS IS THE MAIN PROBLEM DURING THE EXPANSION PROCESS" Ambassador Karen FOGG, provided us with information on the expansion process of the EU and also on Turkey - EU relations. The European Union process which began among six countries went through many changes. At the beginning the focus was basically on economic liberalization, regional policies and environmental issues. Later, the number of member countries increased and political subjects began to gain importance. In 1995 the number of EU members rose to 15. Presently there are 13 new applicants with different levels of national income. The EU requires candidate countries to actualize some reforms based on economic and political criteria. According to these criteria, which have been determined in the meeting held in Copenhagen, in 1993, countries are to put emphasis on democracy, rule of law, human rights, protection of minorities and on market economy. As for Turkey - EU relations, membership to the Customs Union has been a positive move towards EU candidacy and there are many other indications of the economy's improvement in Turkey. Turkey's EU candidacy may be approved in the Helsinki Summit. In this case, a new period will begin for Turkey. The private sector, foundations, associations, universities, students and especially non-governmental organizations will have to assume an important role within this context. The Turkish government has prepared a short and medium term program for participation. The letter written by the Turkish Prime Minister to the EU President indicating that emphasis shall be placed on Copenhagen criteria, is a positive movement. Due to various developments, the importance of Turkey's EU membership has started to be recognized. Elegans'a mail |