DİLİN KEMİĞİ (Av. AYSUN KILIÇASLAN) Her birey özgür doğar...Özgürlük insanın doğumla kazandığı ve asla vazgeçemeyeceği en değerli varolma sebeplerinden biridir. Özgürlük kadar önemli bir şey daha var ki, insanlık onuru! İnsanca yaşama; özgürlük ve haklarını insanca kullanabilme onuru.Veda ettiğimiz 2. bin yılda özgürlüklerin ve insan haklarının sıkça çiğnendiğini gördük, umudumuz 3. bin yıla dedik, yani hala beklemedeyiz.Yine de çocukluğumu ve gençliğimin en pembe hayallerini geride bıraktığım 20. yüzyıldan ayrılmak, bütün vedalar gibi bana hüzün veriyor. Üçüncü milenyum için özel hazırladığımız bu sayıda yeralmasını düşündüğüm yazımın konusu aslında; adalet mekanizmamızdaki aksak noktalar, hapisanelerimizdeki otorite boşluğu, Avrupa Birliği'ne aday ülke olduğumuzun açıklanmasından sonra hukuk sistemimizde yaşanacak uyum zorluğu olacaktı. Sonra geçmiş yazılarıma bakınca "Bu ülkede hep kötü şeyler mi olmuş, yoksa ben mi kötümsermişim" diye düşünüp övgülerimde cimri, yergilerimde eli bol davranmaya ara verdim ve biraz da sanalşeylerden bahsedeyim istedim. Dünya tarihinde yeni bir sayfa açılırken, 3.milenyum hem heyecan verici hem ürkütücü görünüyor. Biten sadece herhangi bir yüzyıl değil, insanlığın iki bin yıldır devam eden serüveni. Bundan sonra 1. ve 2. Dünya Savaşı gibi vahşetler, nazizm gibi bir şiddet, Yahudiler'e ve Balkan yarımadasındaki Müslüman Türk azınlıklara karşı uygulanan soykırımlar -yeni adıyla "etnik temizlik"- gibi kin ve nefret duyguları belki yaşanmayacak. Fakat teknoloji savaşı gitgide daha kızışacak, su ve enerji kaynağı sıkıntısı gün geçtikçe artacak, tıp alanındaki gelişmeler birçok hastalığa son vereceği ve yaşam süresini uzatacağı için nüfus artışı problem olacak, bilgisayarlar hem kurtarıcı hem hayatımızın her alanına giren bir kabus gibi üstümüze çökecek.Gen biliminde kaydedilen ilerlemeler ise, zaman içersinde kontrol edilemez boyutlara ulaşıp aramızda Quasimodo'ların dolaşmasına kadar gidebilir. İnsanoğlu tuhaftır, ne zaman ne yapacağı belli olmaz. 1900 yıl bekleyip son yüzyılda ortaya koyduğu gelişmeyi, yaptığı keşifleri görünce "daha önce aklımız neredeydi" diyesim geliyor. O yüzden 3. binyılın ilk 900 senesinden pek de fazla bir şey beklememek lazım, nostalji kaset ve cd'leriyle idare etmek zorunda kalabiliriz. Bir olaya örnek verirken "Biz 20. yüzyılda böyle mi yapardık" diyeceğimiz için, zaman mefhumu değişecek. Çocuklarımıza nasıl Avrupalı(!) olduklarının öyküsünü 100 Yıl Savaşları gibi, 20. yüzyıldan başlayıp 21. yüzyılda noktalayarak bitireceğiz. Avrasya 2. Ekonomik Zirvesi ve AGİT toplantılarındaki başarılı sonuçlar, AB' ye aday ülke konumumuzun kabulü ve Bakü-Ceyhan Boru Hattı Anlaşması ile ilgili ayrıntılı bilgi, haber ve yorumlar artık günlük hayatımızın bir parçası olmayacak. Oysa tüm bu gelişmeler nasıl da bir anda göğsümü kabartmış ve 21. yüzyıla yaraşır Türkiye ile gurur duymama sebep olmuştu.Halbuki 100 yıl sonra bu konular ancak meraklısı için arşiv araştırması olacak. En çok hukuk sistemindeki değişiklikleri merakla bekliyorum. Öyle ya, suçun da suçlunun da gün gibi ortada olduğu zamanlarda bile ceza verilemezken, vermek zorunda kaldıklarımızı da 5 yıldızlı otel gibi cezaevlerinde ağırlarken, bu sanal dünyada cezalandırma şekli ne olacakş Mesela ihalede usulsüzlük yapmış biri, artık ülke dışına kaçıp ABD'de konfor içinde yaşayarak dostlarını ağırlamak yerine, yeni keşfedilen bir güneş sisteminde yeralan (x) gezegende yaşamını sürdürecek. Ya da Susurluk kazası yerine, Mars kazasından bahsedip, bu işte (Q) gezegenindekilerin parmağı olup olmadığını araştırmak üzere bir Dünya Komisyonu kurulmasını talep edeceğiz. Yine de her yeni başlangıç gibi insanın adrenalini yükseltiyor, sanal bir dünyaya "merhaba" demek.Sanal mutluluklarla sanal sanal yaşamak belki de hoşumuza gider. Sanal ilişkilerden sanal çocuklarımız olur, sanal okullarda okuyup sanal bir geleceğe hazırlanırlar. Hatta Türkiye'nin gerçeklerinden korkanlar sanal Türkiye Cumhuriyeti fikrinden hoşlanıp bu konuda bir sivil toplum örgütlenmesine de gidebilirler. şaka bir yana, gerçekten de 2000 yılına girmek bana biraz hüzün veriyor. İçimizdeki o çocuğu bir daha dönüşü olmayacak şekilde büyüttüğümüzü düşünüyorum. şairin dediği gibi, büyüdük ve ne yazık ki kirlettik dünyayı. Oysa sevgilerimizi büyütüp hoşgörümüzü artırsaydık, iyilikleri övüp saygıyı yüceltseydik, kendimizi bilip övünmeden, elleri görüp yerinmeden çalışıp da adam olsaydık, o zaman daha şevkle, sevinç ve coşkuyla yeni binyıla girecektim. Üstadımız Çetin ALTAN "Ensenizi karartmayın" diyor.Benim de karartmaya niyetim yok, biz öyle bir milletiz ki, bakarsınız bir gün adam da oluruz! Televizyon çocuklarının alışık olduğu şekilde 1900'lü yıllara veda edeyim: "Sakın bir yere ayrılmayın, aazzz ssooonra 21. yüzyıl başlıyor.Baaaayy!" Elegans'a mail |