Dr. ATAMAN AKSÖYEK
CRE - Avrupa İlişkiler Merkezi Müdürü Dünyamızın yaklaşık üçyüzyıldan beri ulusal sınırlarla korunan, "Ulus-Devlet" ilkesi üzerine oturmuş düzeni, ekonomik alanda olduğu gibi sosyal ve siyasi alanda da köklü bir değişim süreci yaşamaktadır. "Liberalizm"i aşan ve ulusal pazar dönüşterecek olan bu "büyük değişim"in analizini yapıp bizi nereye götürdüğünü anlatan, olaya değişik şekilde yaklaşan ve değişik tahminler yapan araştırmalar (kitap ve makale olarak) ise hızla artmakta. Küreselleşme; zorlanan liberalleşme, uluslarası ticaretin hızlı yükselmesi, yabancı ülkelere doğrudan yatırımın süratle artması, üretim araçlarının uluslararası şirketlerin elinde toplanması ve para piyasalarının tekelleşmesi olarak kendini göstermektedir. Bazı yazarlara göre, ulusal duvarların ve siyasi engellerin kalkması, liberalizasyonun yayılması, bilimsel teknolojik devrim sonu gelişen iletişimin getirdiği kolaylık ile izafi olarak homojen bir gidişi işaret etmektedir. Bazı yazarlar, bu gelişmelerden sermaye, mal ve hizmetin istifade ederken, emeğin aynı oranda yararlanamadığını söylemekteler. Avrupalı ve Amerikalı sendikacılar, çevre örgütleri, insan haklarını savunan kuruluşlar ve ziraatçılar da bu gelişmelerden rahatsız olduklarını her fırsatta belirtiyorlar. Dikkatimizi çeken ve Türkiye için ilginç olduğunu düşündüğümüz fikirlerin, anladığımız şekilde, günlük olayları dikkate almadan ve genel sentezlerini yapmaya çalışacağız. Yaşadığımız son onbeş yılın önemli olaylarını dikkate aldığımızda Küreselleşme'nin önümüze üç eğilim olarak çıktığını görmekteyiz ; o Devlet Üstü Küreselleşme (Post-nasyonal küreselleşme); Uluslararası kuruluşlar tarafından düzenlenen, daha geniş ekonomik alanlar açmak için milli sınırları geçersiz kılmaya giden bir erozyon süreci olarak görülmektedir. o Devlet İçi Küreselleşme (Infra-nasyonal küreselleşme); Daha dar ekonomik alanların, özellikle bölge ve şehirlerin ekonomik bağımsızlığından esinlenerek ulusal dayanışmanın zayıflamasına neden olan küreselleşmedir. o Küreselleşme karşıtı hareket ; Her iki harekete de karşı olan bir yapıya sahip olan, ulus devleti güçlendirmek isteyen ve ulus devlet tarafından desteklenen ve kendini yeni temeller üzerine kurmaya çalışan küreselleşme hareketidir. Ortaya çıkan zorlukları reform paketleriyle, devletlerarası ikili ilişkilerle ve entegrasyonla çözmeye çalışmak temel özelliği olarak görülmektedir. Bu hareket federatif yapılara karşıdır. Milli hakimiyet dogmalarından ayrılmamakla birlikte, uluslararası kurumların varlığını da dışlamamaktadır. Federasyonların ve İmparatorlukların parçalanıp etnik ve milli temeller üzerinde tekrar kurulması, bu eğilimin bir başka özelliğini oluşturmaktadır. Muhtemel Senaryolar ; Yukarıda çizmeye çalıştığımız tablo içinde değişik senaryolar düşünmeye çalışırsak, aşağıdaki olasılıkları düşünebiliriz : o Post-nasyonal küreselleşme eğilimin ağırlık kazanması halinde, "Dünya Serbest Ticareti" (Mültilateral) senaryosunu ileri sürebiliriz. Bu senaryo GATT - WTO anlaşmaları üzerine oturtulmuştur. Hiçbir milli ve bölgesel ayırımcılık yapmadan bütün ülkelerin girişim ve girişimcilerine açık, tek bir dünya pazarı öngörmektedir. Başka bir deyimle dünya; sosyal, kültürel, ekonomik, politik ve benzeri kimlikleriyle tek tip elemanlardan oluşmuş olarak kabul edilmektedir. Güçlünün güçsüze baskın çıkacağı gerçeği gözardı edildiği gibi, evrende herkes için yeterli kaynak bulunduğu yanılgısını da taşımaktadır. o Bölgesel Ticaret Senaryosu ; 19. yüzyılın bölgesel ve ikili gümrük birliği tecrübelerini dikkate almazsak, çağdaş bölgesel küreselleşmenin ilk işaretlerini Avrupa'da görürüz1. Bunu dünyanın diğer köşelerindeki anlaşmaların takip ettiğini söyleyebiliriz2. Bu tür bölgesel anlaşmalar bloklar oluşturmakta ve bölgelerarası ticareti dışlamamakla birlikte bölge içi ticaret daha fazla ve hızlı gelişmektedir. Bu model, bölgesel ekonominin kalkınmasını ve bir an önce gelişmesini tercih etmektedir. Bu senaryoda dünya ekonomisi çok kutuplaşma (multipolarisation) ve kıtalaşma (continalisation) düzeylerini doğurmakta, servis ve değerlerin serbest dolaşımı ulusal düzeyde kalmakta, ulusal sanayinin bölgelerarası gelişmesine katkıda bulunmaktadır. o Kıtalaşma Senaryosu'unda ise, diğer kutuptan ülkelerin ekonomik işbirliğini sağlayan ilişkiler oluşacaktır. Bu senaryonun sürekliliği için bölgesel blokların dengelerinin sağlanması gerekmektedir. Bölgeselleşme senaryosunun ikinci değişkeni "Kıtaya Karşı Kıta" konseptidir. Bu anlayış, tahmin edileceği gibi, "dünya ticaret savaşı" içinde kendisini gösterir. Çok yanlı ve karşılıklı (Multilatéraux) anlaşmalarla (örneğin GATT) bloklar dışarıya karşı güçlü duvarlar inşa ederler. Kendi kendine yetmeyen, sanayi ve teknoloji sıkıntısı çeken ülkeler dünya ekonomisini elinde tutan etkin bloktan birinin etkisine girer (AB - NAFTA - Güney Doğu Asya) ve yukarıda söylenen Kıtaya karşı kıta (Avrupa - Amerika - Asya) senaryosu ortaya çıkar. Blokların dışında kalan Afrika - Orta Doğu belirsiz "gri bölgeyi" oluşturur ve bu oluşum üç bölgenin gereksinimi olan enerji kaynaklarına sahiptir. Bu da ülkelerin jeopolitik önemlerini ortaya çıkarır. Bu ülkelerin entegrasyonu üç bloğun kendi aralarındaki yarışı ve insicamı (cohésion) bozacaktır. o Üç Kutuplu Yapılaşma; Bu senaryo kapitalist sistemin entegrasyon ve dışlama refleksi üzerine kurulmuştur. Ekonomik ve gelişmişlik kriterleri yönünden fakir olan ülkeler sürmekte olan sürece katılamazlar. Üçlü Topluluk (le Triade) :Teknoloji ve sanayi alanında gitgide yükselen yarışma üçünden (AB - ABD - Japonya) birinin tartışmasız galibiyeti ile biter ve galip gelen dünya liderliğine soyunur. Bu senaryo eşit gelişme seviyesinde olmayan üyerlerden oluşan Avrupa Birliği'nin de bitebileceğini göstermektedir. Ekonomik ve teknolojik olarak geri kalacak ülkeler hareketin dışına kayacaklardır. Bunların yerini (güç olmakla birlikte) ekonomik ve teknolojik olarak kalkınan ülkeler doldurabilir. Sonuç olarak, ülkeler arasında dayanışma ve taraf tutma gerçeği gelişirken her ülke sadece kendi ulusal varlığına güvenme yolunu seçecektir. Üçlü İlişkiler (le Trilatéral) : Bu olasılık AB - ABD - Japonya arasında oluşacak sıkı ilişkiler üzerine oturtulmuştur. Üçlü, kendi sınırları içinde sosyal refahı tesis edecek anlayışı yerleştirerek, iş gücünü tahrip eden yarışmacı ortamı düzenleyerek bir entegrasyon bölgesini kontrol edecektir. Üçüncü ülkelerle ilişkileri, hammadde ve enerji kaynaklarının güvenli şekilde sağlanabilmesi ile sınırlanacaktır. Üçüncü ülkelerde doğan rahatsızlığı da telafi etmek için sorunlu ülkelere, jeopolitik önemi olan ülkelere askeri ve "insani yardım" etiketi altında yardım götüreceklerdir. Bu senaryoda sorunlu görülen noktalar, bu ülkelerin dışardan gelen yardımı devamlı olarak kabul etmeleri ve yardımı götüren ülkelerin kendi halkına yeterli refah ve işin sağlanmasından sonra kalan kısmının transferinin mümkün olmasıdır. Sosyal Güvenlik ve Küreselleşme Çağdaş batı demokrasisi olarak algılanan ulus-devlet yapısında bireyin ve devlete sahip olan güçlerin çıkarlarının çatışmasında uzlaşmayı sağlayan unsurlardan birisi ; siyasal denetim ve iktidara karşı çıkma hakkıdır. İkinci denetim parasal denetimdir. Sonuncusu ise bağımsız yargı tarafından denetlenme ve yargının bütünlüğüdür. Kaynakların yetersizliği, ulus-devlet modelinde ortaya çıkan ekonomik bunalımlar, "bilimsel-teknolojik devrim" ile hızı çok artan üretimin geniş pazar gereksinimi ve iç çelişkiler tekelci sermayeyi küreselleşmeye yönlendirmektedir. Bu gelişme liberal (kapitalist) devlet içinde oluşan kişinin çıkarlarıyla toplumsal çıkarların dengelenmesine dayalı mesut günlerinin sonunun habercisi olmaktadır. Çok uluslu sermayenin temel niteliklerini şöyle sıralamak mümkündür : o Bireysel çıkarlardan arınmıştır. o Belirli bir merkezi, milliyeti ve ideolojisi yoktur. o Daha çok tüketim ve daha çok kar, varlığını sürdürebilmesinin temel koşuludur. o Tekelleşme eğilimi yapısaldır. Bu nitelikleri taşıyan bir ekonomik yapı, zorunlu olarak, kolay işbirliği yapabileceği veya uzlaşabileceği tekelleşmiş siyasal yapıları gereksinmektedir. Bunun için ki, gümrük yasalarının, vergi, idari ve adli kurallarının başta gözden geçirilmesi zorunludur. Ulus-devletin yapısı değişmeli, yürütmeye ağırlık veren bir sistem getirilmeli, yasallık kuralı esnekleştirilmelidir. Özelleştirme ve küreselleştirmenin önü açılmalıdır. Yaşanan küreselleşme sürecinde üretim çokuluslu hale gelmekte ve refahtan sorumlu olan devlet, refah devleti rolünü kaybetmektedir. Yaptırım gücü olmayan çok uluslu sosyal güvenliği savunan kuruluşlar, çok uluslu şirketler karşısında etkinliğini yitirmektedir. Dünya ekonomisinin (buna bağlı olarak siyasal ve sosyal) yapısı ne olabilir ? '80'li yıllarla başlayan ve '90'lı yılların dönemecinde yaşanan çok çeşitli çalkantılar sürecinde, görüldüğü kadar, bu üç küreselleşme hareketinden hiçbirisi diğerine ağır basamadığı gibi, ekonomik ve politik değişimin belirleyicisi olarak kendini kabul ettirememiştir. Kanımızca, bu üç eğilimden birinin etkinliği dünya ekonomik modelinin tek tipi olarak algılanması anlamına da gelmeyecektir. Kendi içlerinde dinamikleri olan bu hareketlerin süre içinde birbirlerini etkileyeceklerini düşünüyoruz. Buna mukabil küreselleşmenin birlikte getireceğini ifade ettiği daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları ve daha fazla refah sözünü yerine getirebilmesinin olanaksız olduğu kanısındayız. Aksine önümüzdeki dönemde önemli sosyal ve politik çalkantı ve çelişkileri getirecektir. Not : CRE - Araştırma ekibi tarafından hazırlanmış olan çalışmanın özetidir. The CRE is an international non-profit-making association which conducts research, study, training, consultant and information activities pertaining to relation between Europe and the Mediterranean area by focusing on the partnership development and by promoting the human rights, civil society action and accelerated democratisation process. (1) CEE VE AELE (2) NAFTA, ASEAN, APEC, MERCOSUR, ALADI, CARSOM, ACRAS, ZGEMN v.b. Dr. ATAMAN AKSÖYEK: "THE CHANGING WORLD ORDER" Our world order which has deep roots in the "Nation-State" principle has been experiencing a radical change and the number of analytical books and articles with different points of view as regards such "extensive change" is rapidly increasing. Within the last fifteen years, three globalization trends are seen: - Post-national Globalization: An erosion process invalidating national borders - Infra-national Globalization: Weakens the national solidarity. -The movement against Globalization: Against the above two. Aiming at strengthening the nation-state. Against federate structures. Some Possible Scenarios: - "World Free Trade", envisaging a world market open to all entrepreneurs and enterprises. - "Regional Trade", preferring the development of the regional economy. Multi-polarization and continalization are the results. The "Continent-against-Continent" (Europe-America-Asia) is the second variable of this scenario. Africa-Middle East are within the vague "gray zone". - "Continalization", seeking economic cooperation of countries from the other pole. Social Security and Globalization Qualities like political and monetary control and the right to oppose to power and the integrity of jurisdiction are essential to modern Western democracy. Multinational capital is; - Free from individual interests - Has no single center, nationality and ideology. Such qualities render the social security institutions inactive compared to multinational companies. Possible (political and social) structure of the World Economy We think these movements shall maintain an interactive character in the future. And the forthcoming years will bring about social and political turmoil. Elegans'a mail |